Chuuya en sonunda eve dönebilmişti. Döner dönmez kapının eşiğine oturup kapıyı kapattı. Ne yaşadığını ya da neler yaşayacağını kestiremiyordu. İçinden binlerce kez düşmanlık yaptığı adama küfretti. Bunu sürdürmek istemiyordu ama bir tarafı da istiyordu, kafası allak bullakken Albatross odasından çıkmıştı.
"Oh, Chuuya! Ne yaptın? Keman çalmayı unutmuş musun?"
Chuuya sessizce dizlerini yüzüne doğru çekip bacaklarına sarıldı ve susmaya devam etti.
"Çalamadın mı? Olsun üzülme ben de küçükken flüt çalamazdım hatta müzikten sınıfta kalmıştım."
Chuuya yine ses çıkarmadan sadece iç çekti. Şu an hiç bir ses duymuyordu, sadece onun seslerini kulaklarını okşuyordu.
"Juliet..."
Gerçekten Juliet kadar güzel miydi? Yoksa o anlık sırf söylenmek için söylenmiş birkaç güzel söz müydü? O anki hisleri sadece bir yanılsama mıydı yoksa hep mi böyle olacaktı artık...
"Chuuya... Bir enkazdan çıkmış gibi görünüyorsun..."
Albatross normalde bu tür konuşmaları beceremezdi ama bugün özel bir gündü sanki... 11 Ekim, yılın en büyülü günüydü. Albatross Chuuya'nın yanına oturdu ve kafasını geriye atarak kapıya yaslandı, gözlerini kapatıp Chuuya'ya fısıldadı.
"Ne dedi sana?"
"Serçe dedi bana."
"Serçe ha? Ne güzel bir lakap ama sen daha çok Anka kuşusun."
"Anka kuşu mu..."
"Anka kuşları hep küllerinden doğarlar ama sen daha farklı bir Anka kuşusun. Sanki kıvılcımların insanları küllerinden yeniden doğurtuyor gibi. Hayatına giren her insan senin sayende yaşıyor gibi."
"O korkunç bir insan." Chuuya bu sözlerini söylerken alnını dizlerine yaslamış, ağladığını belli etmemeye çalışıyordu.
"O... Hiç kimsenin göremediği bir şeyi gördü."
Albatross yavaş yavaş gülüyor gibiydi. dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılıyordu.
"İçimde sakladığım kişiliği gördü belki de."
Biliyordu. Albatross'un dudakları bu sözlerle beraber iyice yukarıya doğru kıvrıldı ama gülmesini belli eden hiçbir ses çıkarmadı onu öylece dinledi ve en sonunda "Devam et bu oyuna." dedi.
"Yapamam... Kendimi Nastyenka'nın cenazesini gördüğüm günkü gibi güçsüz hissederken olmaz."
"O zaman ona git ve seni seviyorum de."
"Hayır... Korkuyorum."
"Neyden korkuyorsun ki?"
Chuuya dudaklarını bir daha açmamak adına kapattı.
"Her ne kadar sen ona beyaz bir serçe gibi saf, temiz ve güzel gözüksen de o öyle değil Chuuya."
Albatross iç çekip eski anılarını hatırladı.
"Bir atölyesi olduğunu söylemiştin değil mi? Ondan korkuyorsan onu ilk beyaza boya."
"Nasıl yapacağını bilmiyorsan o zaten orada. Boyaların ustası o. Sana yol gösterir."
"Eğer onun sahteliğinden korkuyorsan tek yapman gereken ona tokat atıp yanıma koşman."
"Sana her insan yanında hayat buluyor demiştim değil mi? Sen benim de nefes alma sebebimsin, bu yüzden senin peşinden asla ayrılmam."
"Ölmemden korkuyorsan, günahkârlar ölmez çünkü tanrı onları yanlarında istemez."
"Hadi kaldır başını Chuuya... Ben buradayım."
Chuuya arkadaşının art arda sıraladığı sözlerden sonra yavaşça kafasını kaldırdı. Albatross ise karşılaştığı manzara karşısında "oh..." demekle yetinip ona sıkıca sarıldı. Chuuya'nın gözleri kızarmıştı, kıpkırmızı. Bugün yüzünde kızarmayan tek bir nokta yoktu.
"Ama şunu unutma Chuuya..."
Albatross geriye çekilip Chuuya ile bir süre göz teması kurdu, normalde olsa hiç söyleyemeceği sözleri bu kızarık gözler ona kolayca söyletebiliyordu.
"Bazen bazı panzehirler zehirle aynı etkiyi gösterir."
Chuuya gözlerini kapattı ve ayağa kalktı. Albatross onun yeniden ayağa kalkmasına sevinmiş olacak ki mutfağa gidip yeni aldığı şarabı gösterdi.
"Bugün olanları unutman gerek dostum."
~
Dazai'de de işler pek basit sayılmazdı. Ancak o mutluydu. Kontrolü elinde hissediyordu en azından. Yatağına uzanıp gülümsemekle yetindi sadece.
O beyaz odadan çıktığı zaman arkasında kafası karışık birini bıraktığının farkında değildi. Eh bir de ne olduğundan habersiz olan arkadaşı...
Sonrasında yapacağı işleri hatırladı. İçinden uzun uzun homurdanmak geldi ama yapmak zorundaydı, yüzünü buruşturdu. Yavaşça çalışma odasına gitti. Burası çok düzenliydi. Evdeki tek düzenli odasıydı neticede. Fakat masasına oturduğundan beri kalem çevirmekten başka bir iş yapmadı. Yapmadı gereken işleri şu an hiç yapmak istemiyordu bu yüzden sabaha kadar Juliet'ini düşünmek daha cazip geliyordu.
Uzun uzun romanlarından birini okumaya çalıştı ama yanı başında duran Shakespeare eserlerine gözü kaydı. Eserlerine de değil, tek bir esere. O eseri zaten bunu okuyan herkes biliyor.
"Her düşmanını böyle öper misin Chuuya?
Herkesi böyle kandırır mısın yoksa?
Beni yaşama döndürmeye çalışmanın farkında olmama rağmen sana sürekli kanıyorum.
Canım da acımıyor."İşaret parmağını dudaklarının üstünde gezdirdi birkaç çizim yaptığı kağıda top şeklini verip çöp kutusuna attı.
"Gerçi Chuuya acı çekmekten hoşlanmadığımı biliyor."
Bir süre sandalyesinde döndü. Hiçbir amacı yoktu bunu yapmasında ve sadece bunu yapmak için yapıyordu. O an hiçbir şey düşünmek istemedi. Zaten ileride bir fırtına olacaktı. Şimdi biraz bencillik edip sessizliğin tadını çıkarabilirdi.
----------------------
Bu bölüm biraz geçiş bölümü gibi olduğundan bölüme bir kitap ismi veremedim. Bunu yerine sevdiğim şarkılardan birinin adını verdim.
~Yazarın kitap hakkında söylenişleri~
Bu ikisiyle de yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok. Odasaku'nun ölümü geri planda kaldı diyecekler vardır elbet. Bunun izleri hâlâ Dazai'de büyük bir yara ama bunu görmezden gelmeye çalışıyor bunu da Chuuya ile yapıyor. Zaten kitap kendi içinde bipolar sürekli bir olay, duygu değişimi. Ve şunu söylemeliyim ki bu ikisini ne yapıcam da düşman olacaklar ne yapıcam da birbirlerini yeniden sevecekler diye düşünmekten bitap düştüm.
En sonunda kitaba bir arkadaş olarak girip ikisinin kafalarını birbirine yaklaştırıp "birbirinizi seviyorsunuz yeter artık." dedikten sonra kitabı bitiresim geliyor.
Ve son olarak bu kitaba yaşadığım tüm duyguları her şeyimi dökmeye çalıştım öyle ki artık kitap özel hayatıma da girer oldu ve kendime has olan cümleleri bu kitapta kullanmamak için zor tuttum. Oylar için teşekkürler...
Neyse iyi geceler,günler,sabahlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Casta Diva |Soukoku|
FanficGünahlarım korkunçtu; ama sonsuz bağışlayıcının kolları uzundu, başvuran herkesi bağrına basıyordu. Ve şüphesiz bağışlayıcı benim en iyi seçeneğimdi.