Ölülerin Eşleri

286 40 106
                                    

Size ilk defa bugünün tarihini tamamen veriyorum.

16 Nisan Cumartesi 1995.

Chuuya'nın Londra'dan kaybolup gitmesinden 3 yıl sonra.

İngiltere'nin Londra sokaklarının birinde bisikletini hemen bir direğe kilitleyip inen, dalgalı saçlı biri bir kafeye girdi.

"Oh William! İlk defa gecikmedin." Bulaşıkları mutfağa götüren James ona seslendi.

"Biliyorsun artık kendisine bakabiliyor."

"Hm? Dazai mi? Evet, onu iyileştirdin."

Gözleri ışıldayan ve bazen de utangaç olduğundan bakışlarını James'ten kaçıran William dışarı baktı.

"Onu iyileştirmedim. Sadece içinde diğerine..." Bu sırada tırnaklarıyla oynadı. "Diğerine olan umudunu yitirmedi."

3 yıl önceki Dazai'ye baktığımız zaman en son mezarlıktaydı. Gökyüzü onun üzerine yağmuru indirmişti ve gözlerini açtığı zaman kendini bir evde bulmuştu.

Bu ev tahmin edilebileceği üzere William'ın eviydi. Ne şans ki, James evine giderken her gün mezarlığın önünden geçiyordu ve o gün de oradan geçerken mezarlığı saran dikenli tellerdeki kırmızı parıltıları gördü. Bu kırmızı parıltıların kan olduğunu anladığı sırada ise içinde, mezarlığa girmesi için bir dürtü hissetti. Ve girdiğinde ise Dazai'nin kanlı cesedini gördü.

Aslında ilk başta onu bir ceset sanmıştı fakat nabzını yokladığında kalp atışlarının farkına vardı. Fazla kan kaybettiği için ten rengi fazla beyazdı ve kan basıncı artmıştı. İlk hastaneye götürmeyi düşündü ama bu işe yaramazdı çünkü yakınlarda bir hastane yoktu. Ambulansın gelmesi ise 20 dakikayı bulurdu.

Bu yüzden en iyi çare olarak arkadaşı William'ı aradı ve eski arabasını getirmesini istedi. Sonrasında ise Dazai gözlerini William'ın evinde açtı.

Birkaç gün boyunca vücudunun kendi hemostatik dengesini sağlayabilmesi için William'ın evinde kalmaya boyun eğmişti ancak birkaç gün geçtikten sonra evden gideceği sırada William ona izin vermedi.

Birkaç ayları beraber geçti böylece ve William her iş çıkışında Dazai'ye baktı, yaralarını sardı ve çeşitli konularda yardımcı oldu. Hatta bir ara James,William ve Dazai beraber bir bara içmeye bile gittiler.

Yine de Dazai kendi içine hapsolan düşüncelerine artık dayanamadı ve bir yıl geçtikten sonra delirdiğini düşündü. Her Casta Diva'ya gittiğinde yarım kalan heykele bakıp ona Chuuya gibi davranmaya başlamıştı.

İlk başta heykelin sadece Chuuya gibi göründüğünü düşündü fakat sonrasında heykelle konuşmaya başladı. Onunla yaşam için verdiği sözü konuştu, sonrasında ona Chuuya'nın yazdığı şiirleri yaptığı heykele okudu.

Zamanla Casta Diva'dan hiç çıkmadı. William ve James ona ara sıra kafeden yiyecek getirirken o yiyeceklere bile dokunmadı. Tüm Casta Diva dağıldı. Yerde bir sürü gazete varken o da heykeline bir çift kanat eklemek için gece gündüz çalıştı ve en sonunda... Dev bir heykel elde etti.

Bu dev melek heykeline, bir sürü yazı yazdı. Bazen çeşitli mitler yazdı ve heykeli tanrı yerine koydu. Bazen ise insanlığını yitirirken heykel onu kucakladı.

En sonunda eline bir palet aldı. Renk paletinden çoğu mavi rengi karıştırarak Elde ettiği en güzel mavi tonu bembeyaz heykelinin gözlerinin altına sürdü. Fazlaca sulu olan boya gözlerinden bir gözyaşı gibi aktı. Bunu izleyen Dazai'nin gözlerinden de yaşlar boşandı.

Dazai için onlar beraber ağladılar, beraber güldüler. Bunlar küçük şeyler. Ama onun için bunlar her şey demekti.

Sevgilisinin her yerini tamamen bilemese bile onu her tabloya aktardı her yerde gösterdi kendini kızıl saçlı olan.

Casta Diva |Soukoku|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin