Bu bölüm bir çeşit geçiş bölümü olduğu için biraz kısa ama artık asıl olayların başlangıcına hazırlık olacak.
Derin vs. Derin karşılaşmasına hazır mıyız?
Keyifli okumalar!
Ruhumu bile içine çekecek kadar karanlık bir odadaydım. Ne zamandır buradaydım ya da buraya nasıl gelmiştim, hiçbir fikrim yoktu. Pencereleri ya da kapısı yoktu bu odanın. Sadece kapkara duvarları vardı. Oturduğum yerden ayağa kalktım. Karanlık, nefesimi kesecek kadar yoğundu.
Odanın içinde yürürken bir çıkış yolu arıyordum. Ne kadar dönersem döneyim hiçbir yerde kapı belirmiyordu. Buraya hapsolmuştum ve nerede olduğumu bile bilmiyordum. Aniden tavanda bir ışık yandığında arkama döndüm ve onu gördüm.
Derin'i.
Kendimi değil, paralel ikizimi. Maşayla dalgalanmış uzun saçları, siyah deri ceketinin üzerine dökülüyordu. Yüzünde koyu bir makyaj vardı. Kapalı gözlerini yavaşça açıp bana baktı. Bana hem çok benziyor hem de hiç benzemiyordu ve bu farklılığın en büyük nedeni bakışlarıydı. Ruhsuz ve alay dolu bakışlar.
"Seni görmeyi beklemiyordum." dedi ve kollarını göğsünde kavuşturdu. "Aydınlık prenses Derin."
Yutkundum fakat ağzımdan kelimeler çıkmadı. Ne diyeceğimi bilemiyordum çünkü.
"Senin yüzünden mi buradayım ben?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım.
"Belki de ben senin yüzünden buradayımdır." dedim. Kendimi çok tuhaf hissediyordum.
Derin kaşlarını kaldırarak alayla "Şuna bakın, küçük kedi konuşabiliyormuş." dediğinde dişlerimi sıktım.
"Niye böylesin Derin?" diye sordum.
O da karşılık olarak "Sen niye böylesin Derin?" dedi. İkimiz de birbirimizi tuhaf ve anlaşılmaz buluyorduk. Gözlerimi ondan kaçırdım.
"Böyle büyütüldüm çünkü." dediğimde ruhsuzca güldü.
"Ben de böyle büyütüldüm." derken eliyle kendini gösterdi. "Şehir tarafından."
"Orası bir cehennem. Nasıl dayandın? Ben artık nefes alamıyorum. Her şey üzerime üzerime geliyor. Orası neden böyle?" diye sordum sesim titreyerek.
Derin'in yüzünde küçük bir gülümseme belirse de hemen kayboldu. "Evet, şehir öyledir. Kendimi bildim bileli öyleydi ve öyle olmaya da devam edecek. Her şey berbat olabilir ama bir şekilde yaşayacaksın. Yaşamak zorundasın." derken son cümlede bana emir veriyor gibiydi. Ben ölürsem o da ölürdü.
Gözlerim yanmaya başlarken "Yaşamak çok zor. Ben artık ne yapmam gerektiğini bile bilmiyorum. Herkesin seninle bir şekilde ilişkisi var ve hepsi seni yok etmek için uğraşıyor. Böyle nasıl hayatta kalabilirim ki?" dedim.
Derin çenesini yukarı dikerek "Benim kurduğum düzenin dışına çıkmazsan hiçbir şey olmaz." dediğinde başımı yavaşça iki yana salladım.
"Bunun için çok geç. Senin düzenin diye bir şey yok artık. Her şeyi kaybettim, tek dayanağım Nilüfer de ellerimden kayıp gitti." dedim gözlerimdeki damlalar yanaklarıma inerken.
Derin'in gözlerinde ilk kez öfkeye şahit olurken ne kadar korkutucu göründüğünü fark etmiştim. "Nilüfer nasıl öldü?" diye sordu ölümcül bir sakinlikle.
Hıçkırmaya başlarken "Onu Kılıç öldürdü." dedim zorlukla.
Derin bana doğru bir adım attı. "Kılıç Nilüfer'e zarar vermezdi. Ne halt yedin sen? Ne yaptın da Kılıç'ın dikkatini onun üzerine çektin?" diye sordu sert bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARALEL
FantasyFarklı evrenlerden aynı anda dilenen bir dilek... Ve o dileğin değiştirdiği iki hayat... Derin fazlasıyla sıradan bir hayata sahip sıradan bir kızdı. Herkes gibi anne ve babası, onunla tamamen zıt bir kardeşi vardı. Hayatında her şey normalken bir...