Merhaba!
Umarım herkes iyidir. Yeni bölümümüzle karşınızdayım. Yorumlarınızı bekliyorum 😊Keyifli okumalar❣️
Tek derdi liseden mezun olup üniversiteyi kazanmak olan genç bir kızdan, her şeyini kaybetmeye başlamış bataklığa sürüklenen birine dönüşmüştüm. Hayatımda hiçbir şey yolunda gitmiyor, ilginç bir şekilde her gün başka bir olay yaşıyordum. Tüm bunlar kaderimde olan şeyler miydi?
Kısa süre önce uyanmış, yatırıldığım yataktan tavanı izliyordum. Beni kimin kaçırdığını görmemiştim henüz. Kılıç olabilirdi ya da annemle babam. Belki de bilmediğim başka bir düşmanım kaçırmıştı. Yatağa bağlanmamıştım ama sanki bağlıymışım gibi kalkamıyordum.
Hissettiğim yorgunluk ve acının haddi hesabı yoktu. Fiziksel ve psikolojik açıdan tükenmiştim ve kendimi nasıl toparlayabileceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Başımı yavaşça sol tarafıma çevirdim. Boynumda bir ağrı hissederken yattığım yerden görebildiğim kadarıyla odayı inceledim. Koyu renk perdelerin yarıya kadar örttüğü pencereden soluk bir ışık geliyordu. Gündüzdü fakat hava bulutlu olmalıydı. Zaten bu evrende çok nadir güneş açtığını görmüştüm. Bakışlarım pencereden ayrıldığında koyu renk duvarlar ve ona eşlik eden koyu renk ahşap bir dolap gördüm. Dolabın kapağı hafif aralıktı ve kulplarından biri kırılmıştı.
Başımı yavaşça sağa doğru çevirirken küçük bir odada olduğumu fark ettim. Dolap ve yatağın dışında küçük bir komodin ve bir berjer vardı. Onlar da dolap gibi hafif eski görünüyorlardı.
Yerimde doğrulurken ağrıyan vücudumu göz ardı etmeye çalıştım fakat bu oldukça zordu. Bacaklarımı yataktan sarkıttıktan birkaç saniye sonra ayağa kalktım. Dengemi sağlamak biraz zor olmuştu ama sonunda kapıya ulaşabildim. Kapı düşündüğümün aksine kilitli değildi. Hafif bir gıcırtıyla açılırken boğucu odadan çıkmayı başarmıştım. Nereye gideceğimi ve ne yapacağımı bilmiyordum. Büyük ihtimalle yakınlarda bir yerde beni kaçıran kişiler vardı. Dikkatli olmam gerekiyordu ama yanımda kendimi savunabileceğim hiçbir şey yoktu. Bu evrendeki Derin gibi dövüşmeyi de kesinlikle bilmiyordum.
Aklıma Ateş'in dövüşmem gerektiğini söylediği an geldiğinde olduğum yerde durdum. Ateş'e bir şey yapmışlar mıydı? Ya benim yüzümden zarar gördüyse ne yapacaktım? Zorlukla yutkundum.
Küçük adımlarla koridorda ilerlerken televizyondan gelen konuşma seslerini duymaya başlamıştım. Salona doğru yöneldim. İçimde hiçbir korku yoktu. Beni kaçıran her kimse bana istediğini yapabilirdi çünkü artık yaşamak istemiyordum.
Kapısı olmayan salonun girişine ulaştığımda durdum. Geniş salondaki gri renkli koltukların birinde genç bir adam uzanıyor, elindeki kumandayla kanalları hızlıca değiştiriyordu. Tekli koltukların birinde benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk sırıtarak elindeki telefona bakıyordu. İleride cam kenarında uzun kıvırcık saçlı bir kız, uzanma koltuğunda kitap okuyordu. Daha önce bu kişileri burada ya da kendi dünyamda görmemiştim. Salonun sonundaki Amerikan mutfaktan bir ses geldiğinde bakışlarımı oraya çevirdim. Uzun kahverengi saçlı bir kız arkası dönük bir şekilde tezgahta bir şeyle uğraşıyordu. Henüz kimse beni fark etmemişti.
"Uyandın mı?" Arkamdan gelen sesle irkilirken bakışlarımı hızla arkama çevirdim.
Şaşkınlıkla "Kutay?" diye sorduğumda yeşil gözlerini kırparak gülümsedi. Ne yani, beni o mu kaçırmıştı?
"Ah, Derin burada mıydın? Neden içeri gelmedin?" Duyduğum ince sesle başımı tekrar salon tarafına çevirdiğimde uzun kahverengi saçlı kızın Çağla olduğunu görerek bir kez daha şaşırdım. Onun burada ne işi vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARALEL
FantasyFarklı evrenlerden aynı anda dilenen bir dilek... Ve o dileğin değiştirdiği iki hayat... Derin fazlasıyla sıradan bir hayata sahip sıradan bir kızdı. Herkes gibi anne ve babası, onunla tamamen zıt bir kardeşi vardı. Hayatında her şey normalken bir...