8.BÖLÜM

486 30 6
                                        

Bölüm şarkısı; Ciara -Paint It, Black 

Keyifli okumalar! 


Ruhum, kar fırtınasına yakalanmış gibi üşüyordu. Bilinmezlik kuyusunun içinde nefes almaya çalıştıkça ciğerlerim daha da nefessiz kalıyordu. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Buradaki herkes yabancıydı. Kimin dost, kimin düşman olduğunu kestirmek şu an için imkansızdı. Kutay'la iki gün önce yaptığımız konuşma sonucunda ne yazık ki kendimi bu bilinmezliğin içinde bulmuştum. Kutay iyi birine benziyordu ama bu görünüşü bir maske de olabilirdi. Belki söylediği gibi Derin'e âşık değildi, onun kuyusunu kazmak isteyen düşmanlarından biri olabilirdi. Sonuçta düşmanı da Derin'i çok iyi tanıyabilirdi, öyle değil mi?

Bu kadar fazla düşünmenin bana yarardan çok zarar verdiğini fark ederek uzandığım geniş yataktan kalktım. Bugün büyük gündü. Çarşamba partisine nihayet gelmiştik. Bu parti, şehrin yarısından fazlasının katılım sağladığı büyük bir organizasyondu. Ben organizasyonun planlanmasıyla ilgili herhangi bir şey yapmamıştım ama sorun değildi. Zaten Derin de böyle işlerle ilgilenmiyordu. O, bu etkinliği düzenleyecek adamlarını çoktan tutmuştu ve bu işi onlara yaptırıyordu. Derin sadece partide boy gösterip gerekli ilişkileri sağlamlaştırıyordu. Benim de yapmam gereken buydu ama çok tedirgindim. Daha iki gün önce Kutay benim buradaki Derin olmadığımı anlamıştı. Başka kişiler de anlayabilirdi.

Dolaba doğru yürürken aklımda partiye kimlerin geleceği vardı. Ateş de gelecek miydi acaba? Ya da Nilay...

Nilay'la o günden sonra hiç karşılaşmamıştım. Benden hiç hoşlanmadığını çok net bir şekilde göstermişti. Bu beni fazlasıyla üzse de şimdilik dayanmak zorundaydım.

Bir de Gülce vardı. Onunla henüz karşılaşmamama rağmen bundan deli gibi korkuyordum. Onun da Ateş ve Nilay gibi bana düşmanca bakmasını istemiyordum ama karşılaştığımız takdirde büyük ihtimalle diğerleri gibi o da bana öfkeli bakışlarını gönderecekti.

Bu rahatsız edici şeyleri düşünmeyi bir kenara bırakarak dolabı açtım. Ve açtığım gibi de pişman oldum. Bu kızın hiç mi normal kıyafeti yoktu?

Dolabın içine iyice gömülüp kenarda köşede kalmış normal bir kıyafet var mı diye bakarken kendimi madende hissetmiştim. Her şey siyahtı ve çok fazla şey vardı. Ama hiçbiri benim giymek isteyeceğim şeyler değildi. En sonunda elime değen kadife bir şeyle duraksayarak onu hapsolduğu karanlıktan çıkardım. Ve çıkarır çıkarmaz da şaşkınlıkla güldüm çünkü bu uzun kollu bir elbiseydi! Eteği yine kısaydı ama kollarının uzun olması beni mutlu etmeye yetmişti. Tam bu güzel keşif için dans etmeye başlayacakken elbisenin arkasının olmadığını fark ederek başlamayan dansıma son verdim. Sırt kısmını dikmeyi unutmuş olmalıydılar çünkü bu, normal bir açıklık değildi.

Yine de daha iyi bir elbise bulana kadar en iyisinin bu olduğunu düşündüğüm için yatağın üstüne bıraktım. Altına da siyah, topuklu bir ayakkabı seçerek yatağın kenarına koydum. Yine baştan aşağı siyahlara bürünecektim ve bu durum beni bunaltmaya başlamıştı.

Söylenerek üstümü değiştirdikten sonra aynaya bakmadan aşağı indim.

"Nilüfer! Saçımı yapabilir misin acaba?" diye Nilüfer'e seslenirken bir yandan da ayakkabılarla düzgün bir şekilde yürümeye çalışıyordum. Zaten beni bakışlarım ele vermezse yürüyüşüm kesin ele verirdi.

Nilüfer mutfaktan çıktığında beni süzerek gülümsedi. "Sanırım bu kıyafetler sana ablamdan daha çok yakışıyor."

"Dalga geçme. Taşıyamadığımı ikimiz de biliyoruz." diye karşılık verdiğimde güldü.

PARALELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin