Hayatım boyunca pek çok yanlış karar almıştım. Fakat bu sefer aldığım karar en yanlışıydı. Niyetim tamamen iyiyken her şeyi berbat etmiştim. Kız kardeşimi tehlikeye atmıştım. Kendimi az kalsın öldürüyordum. Ama aldığım kararın sonucunu tahmin etmem imkansızdı. Daha önce kanun dışı işler yapan insanların yanında hiç bulunmamıştım.
Kılıç düşünmeden iş yapan birine benzemiyordu. Nilüfer'i tehdit ederse bir şekilde ona geri döneceğimi düşünüyordu. İsteyerek ya da zorla.
Fakat bilmediği bir şey vardı; ben bu dünyadaki Derin değildim ve olmamak için tüm gücümle savaşacaktım. Benim değerlerim buradaki Derin'in değerlerinden çok farklıydı. Bu da kullanacağım silahların farklı olacağı anlamına geliyordu.
Ateş'in evine gelmemizin üzerinden yaklaşık iki saat geçmişti. Bu süre boyunca ne Nilay'la ne de Gülce'yle tek çift laf etmiştim. Ateş hâlâ yukarıdaydı ve inmeyi de düşünmüyor olmalıydı.
Nilay, büyük salonun bana en uzak olan kısmına oturmuş rahatsız edici bakışlarını gönderirken, Gülce bana merakla karışık bir sinirle bakıyordu. Nilüfer ise yaşadığı korku dolu anlardan sonra eve gelir gelmez uyumak için yanımızdan ayrılmıştı.
Ne yapmalıydım? Kendim gibi davransam bana daha garip bir şekilde bakacakları su götürmez bir gerçekti. Derin'in saldırgan yüzü dışında başka bir yüzünü hiç görmemişlerdi çünkü.
Gülce Nilay'a kısa bir bakış attıktan sonra "Seni burada beklemiyorduk," dedi tereddütlü bir sesle. Gözlerime mümkün olduğunca bakmamaya çalışıyordu.
"Evet, sizi epey şaşırtmış olmalıyım. Buraya gelmeyi ben de beklemiyordum ama Ateş getirdi," diye karşılık verdim. Nilay'ın başı hızla bana döndüğünde aynı hızla ayağa kalkıp üzerime yürümeye başladı.
"Bana bak Derin, buradan gideceksin! İnanamıyorum gerçekten ya! Bu nasıl bir yüzsüzlük? Sen hangi hakla bu eve gelebilirsin? Hem de kendini korumaya almak için!" Kolumu tutup sıkarken sert bakışlarını gözlerime dikmişti.
Zayıf davranmamalıydım. Buradaki Nilay, zayıf davrandığımı gördükçe beni çiğnemeye devam ediyordu. Çenemi kaldırarak bakışlarımı sertleştirdim. "Benim kendimi korumaya almak gibi bir amacım yok. Benim tek derdim Nilüfer'in iyi olması. Eğer yanımda o olmasaydı buraya adımımı atmazdım, merak etme. Ama şunu kabul etsen iyi olur; Ateş burada kalmamı istiyor ve o gitmemi istemediği sürece hiçbir yere gitmeyeceğim!"
Aslında söylemek istediklerim bunlar değildi. İstenmediğim yerde durmak gibi zevklerim yoktu ama hem Nilüfer'i korumak için hem de arkadaşlarıma ulaşma fırsatım olduğundan burada kalmaya çalışacaktım.
Nilay kolumu sertçe bıraktığında yüzümü buruşturmamaya çalıştım. Burada da fiziksel olarak benden güçlüydü. Bana son kez nefretle bakıp hızla yanımızdan ayrıldı. Yorulmuştum ama kendimi bırakmaya hakkım yoktu. Gülce'ye baktım. Bari o beni anlasa diye diledim içimden. Aramızdan en anlayışlısı oydu ve burada bile öyle görünüyordu. Bakışları iki saat önceki gibi sert değildi ama yumuşak da değildi. Kendini tutuyordu. Beni anlamak istemiyordu.
Ne yapacağımı bilemez halde çevreme bakınırken nereden çıktığını göremediğim Nilay hızla üzerime gelmeye başladı fakat bu sefer elinde bir bıçak vardı. Endişeyle ona bakarken yavaşça geriye bir adım attım. Beni bıçaklamazdı değil mi?
Nilay yanıma ulaşıp tek eliyle boğazımı sıkarken beni geriye doğru itti. Sırtım masanın yüzeyiyle buluştuğunda bir çığlık sesi duydum. Gülce bağırıyordu.
"Nilay! Dur yapma! Ateş buraya gel! Nilay!"
Nefes alamıyordum. Boğazımdan acı dolu sesler gelmeye başlamıştı fakat ne kadar kıvransam da Nilay'ın elinden kurtulamıyordum. Belki de ölmem en iyisiydi. Nilüfer'in başı da daha fazla belaya girmezdi böylece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARALEL
FantasíaFarklı evrenlerden aynı anda dilenen bir dilek... Ve o dileğin değiştirdiği iki hayat... Derin fazlasıyla sıradan bir hayata sahip sıradan bir kızdı. Herkes gibi anne ve babası, onunla tamamen zıt bir kardeşi vardı. Hayatında her şey normalken bir...