ne yapmam gerektiğini inanın ki bilmiyordum.hala da bilmiyorum ya!tek istediğim sevdiğim adamın ayağa kalkıp bana ve oğlumuza sarılmasıydı.çok mu şey istiyordum bilmiyorum ama...
ameliyattan 21 gün önce çıkmıştı fakat durumu hala kritikti.kafasına ve omuriliğine darbe almıştı.kafatasında ufak çatlamalar oluşmuştu.bu da zaten ağır olan durumunu daha çok ağırlaştırıyordu.
doktorlar birkaç gün daha beklememizi eğer değişiklik olmazsa tekrar bir ameliyat yapacaklarını söylemişlerdi.
ben mi ne yapıyorum?
Leo daha çok küçük olduğu için onunla beraber evde kalıyordum.birkaç kez gitmiştim hastaneye bu süre zarfında.zaten gittiğimde de fenalaşıp eve geri dönüyordum.bunun da Leo'ya zarar vereceğini düşündüğüm için daha az gitmeye karar vermiştim.
bugün doktorla kesin bir sonuca varmak için hastaneye gidecektim.bu yüzden hastanede olan Yosef'i arayıp Leo'ya bakıcısıyla beraber bakması için aramıştım.o da sağ olsun hemen gelmişti.
...
Bay ve Bayan O'brien ile beraber doktorun odasına geçtik.gerginlikten dolayı bacağım titriyordu.bunu fark eden Bayan O'brien elini sol bacağıma koyarak titremesini önlemişti.
bu hareketine çok mutlu olmuştum.ben de sol elimi onun elinin üstüne koyarak gülümsedim.
doktor içeri girdiğinde içime çok ağır bir şey çökmüş gibiydi.gözlerim yersizce dolmuştu.
doktor tam konuşacağı sırada hemşire telaşla içeriye kapıyı çalmadan girdi.
"hocam,hasta uyandı." dedi gülümseyerek büyük bir heyecanla.
"dylan'dan mı bahsediyorsunuz?" diye sordu Bay O'brien.
hemşire kafasını salladı.
ben ise bir hışımla yerimden kalkarak koridora çıktım.
koşarak odasının önüne gittim.fakat hemşire beni bir anda durdurdu.
"bu şekilde giremezsiniz.benimle gelin." diyerek bana odada giymem için önlük ve maske verdi.
önlüğü giyip,maskeyi de hızla takıp odaya girdim.göz yaşlarımdan dolayı maske hızla ıslanmıştı fakat umursamadan içeri girdim.
yanındaki sandalyeye oturup makine kablosu bağlı elini tuttum.elleri buz gibiydi...bedenide.
"uyanmanın vakti gelmedi mi sizce prensim?" dedim zoraki gülümseyemeye çalışarak.
"hadi aç gözlerini Dylan,oğlumuz çok huysuzlaştı.seni özledi.ben de özledim.kalk hadi şu masadan da evimize gidelim."
başımı eline dayamış ağlıyordum.bir ümit bekliyordum,belki uyanır diye.ama nafileydi.
"biliyor musun bazen düşünüyorum;seninle çocukluğundaki evine gelmeseydim,seninle o gece uyumasaydım n'olurdu.belki de biz bu halde olmazdık,değil mi?"
ağlıyordum için için.
"belki de her şey benim suçumdur...en başta annem öldüğü için,erken doğum yaptığım için sana kızmamalıydım.senin tek yaptın şey benim yanımda olmaktı.ama ben kıymetini bilemedim sevgilim,seni çok üzdüm.özür dilerim."
ağlamam şiddetlenmişti.
saçlarımda gezinen el ile ağlamam anlık duraksamıştı.
hızla kafamı kaldırdım.Dylan'ın gözleri yarı kapalı yarı açıktı.fakat eli hareket ediyordu.gözlerimi monitöre çektim fakat sorun yoktu.
hemen koridora çıkıp hemşireyi çağırdım.
beni dışarı çıkarmıştı hemşireler.çantamdan telefonu çıkararak Yosef'i arayıp haber verdim.
"tamam güzelim,10 dakikaya oradayız." demişti.
ellerimi ve başımı cama yaslamış,Dylan'dan gelecek haberi endişeyle bir o kadar da ümitle bekliyordum.
sırtımda hissettiğim el ile arkamı döndüm.Drew gelmişti.
"güzelim-" deyip hemen sarıldı.
"uyandı,yani sanırım." diyerek çocuk gibi konuştum.
gülümsemişti.o da benim gibi heyecanlıydı.bunu fark ederek o,etrafa bakınırken ben elimi sol göğsüne koyup kalp ritimlerini kontrol etmiştim.
kafasını hızla bana çevirdiğinde duraksamış gülümsemişti.
"şey-"
"Yosef aradı da beni.ben de hastanenin yakınlarındaydım zaten.ondan böyle hızlı geldim." dedi gülümseyerek.kekelemesine gülmüştüm.
tam o sırada Tei,Poei,Yosef yanımıza gelmişti.
"nasılsınız çocuklar? Dylan nasıl?" diye sordu Yosef.
derken hemşireler ve doktorlar odadan çıkmıştı.
hızla yanlarına gidip durumunu sordum.
"ah ilk öncelikle büyük geçmiş olsun Bayan Salvatore.gerçekten çok zor bir dönemden geçtiniz.Bay O'brien'ın durumu şu an gayet iyi.birkaç tahlil yaptıktan sonra hepiniz hastamızı görebilirsiniz.şu an yarı baygın şekilde uyuyor. zor kısmı atlattık." diyerek konuştu doktor.
hepimiz rahatlarmışçasına gülümseyerek doktora teşekkür ettik.
...
yarın sabah erkenden hastaneye gidecektik.Dylan uyuduğu için hepimizi eve göndermişlerdi.ben de Drew ile beraber eve geçmiştim.
üstümü çıkarıp kısa bir duş aldıktan sonra Leo'yu kucağıma alarak Drew'in yanına,salona gitmiştim.
o ise bizim için yemek hazırlamıştı.
"ah geldin mi? geç otur şöyle.günlerdir açsın." konuşurken sandalyemi çekerek oturmamı sağladı.
"hayır,değilim.iyiyim been."
"öylesin Nia.hayır anlamıyorum Leo'yu nasıl emziriyorsun?" dedi sinirle karışık şefkatle.
"Nega'ya sor o sana uygulamalı gösterir." dedim gülümseyerek.
sodaları bardağa doldururken gözleri bir anda açılmıştı.
kahkahaya boğulmuştum.
Drew grubun babası gibi de olsa çocuk ruhluydu.ve masum,saftı.
umarım kulağına gitmez ama aynı zamanda da Meryem Ana'ydı.
"Nia hala büyüğünle nasıl konuşman gerektiğini bilmiyorsun.çok ayıp." dedi gülümseyerek.
"Nega ile en son ne zaman seviştiniz?" dediğimde içtiği suyu püskürtmüştü.
kucağımda Leo olmasaydı İsa aşkına yerlere yatıp gülecektim.keşke kamera olsaydı da onun bu halini çekebilseydim.
"Nia!" dedi uyarır bir ses tonuyla.
"bakir doğdun bakir öleceksin...cidden..." dediğimde elindeki peçeteyi bana fırlatırmış gibi yaptı.
"atma atma,sana lazım oluyor." dediğimde o da gülmüştü.
"kucağında ufacık çocuk var,rezil bir ebeveyinsin,cidden." dedi.
gülmekten çatlıyordum.
"sahi Nega neden gelmedi? telaştan arayıp sormayı unuttum."
"hastane randevusu vardı bugün.o yüzden gelemedi ama haber verdiğimde mutluluktan çığlık atacaktı neredeyse." dedi.
içim rahatlamıştı.
"iyi mi o peki Drew?" diye sordum endişeli gözlerimi gözlerine sabitleyerek.
boynu bükülmüştü hafif.
"iyi iyi.sen yemeğini ye hadi.Leo'da acıkmıştır,sonra da onu doyur." dedi çatalı elime sabitleyerek.