2.7•
"Şeytanın gözlerinde, ateşin rengi kıvılcım çakar."
•
Karanlık yollardan ilerliyordu. Frenleri yanmış bir şekilde seyir alıyordu aracı. Kaşları çatık, direksiyon hakimiyetinde hiddet hakimdi. Sıklaşan nefesinde, uzun zamandır tatmadığı bir duyguyu yaşıyordu. Bu duygu zehir gibi vücudunu tamamını esir aldıkça, daha da kararıyordu gözleri.
Onu kaybedeceğim.
Düşünceleri çoğaldı. Kontrolünü kaybedecekmişçesine öfkeyle bağırdı. "Sana asla izin vermemeliydim!" Daha düzenli nefesler almaya çalıştı. Kaybedeceğini sandı. Oysa onun hilekar hayatında bir kaybediş olamazdı. Kaybedecekse bile o istediği için olmalıydı. Fakat her işine çomak sokan Tanrı, bu zamana kadar onu sevmediği gibi, onun biraz olsa sevdiği herkesi hayatından almaya ant içmişti.
Halbuki şeytan daima onunlaydı.
O şeytanını en iyi yönetendi.
Şimdi ise kontrolsüz bir biçimde olduğu yerde kaldı. Telefonu çaldı. Uğursuz çalınan sesi gaza daha fazla yüklenerek acısını çıkartmaya çalıştı. Lakin pes ederek telefonunu açtı. 'J' onu arıyordu.
"Sana tek bir şey soracağım Victor," dedi, J. "Masandaki adamını sebepsiz yere öldürmenin sorumluluğunu alabilir misin?"
Victor bu soruya cevap vermedi. Yolun sonunu bekliyordu. Ava'yı oradan çıkarmalıydı. Sağ bir şekilde. Jakson'un evinde güvenli değildi. Eğer Jakson onunla olan bağlantısını çözerse, leş kargalarının bir besin kaynağı haline gelecekti. Bu da planladığı o günün bir daha asla ama asla gelememesine sebep olacaktı. Kardeşine verdiği sözü asla tutamayacaktı. Bu kardeşinin ondan ilk ve son isteğiyken, gözleri daha çok karardı.
Evin sapağına zaten ulaşmak üzereydi. Ava'yı o evden kendi elleriyle sağ bir şekilde çıkardıktan sonra verecekti doğru olan kararı. Şu anda Jakson onun umurunda değildi. Onun yerine hemen birini masaya dahil edebilirdi. Yarın hemen onun yerine birini koyabilirdi. Ki yarın gece olan toplantı, onun aylardır beklediği günlerden biriydi.
"Alacağım," diyerek telefonu kapattıktan hemen sonra, J, evin içinden yükselen silah seslerini duydu. Başındaki şapkasını biraz daha gözünün önüne getirirken, "Belki de artık alacağın bir sorumluluk kalmamıştır." dedi. Ava'nın çoktan öldüğünü düşünerek demişti bu sözleri.
Halbuki Ava, gözleri korkudan dolayı yuvalarında fırlayacakmışçasına açılmıştı. Nefes nefese kalırken, kolundaki sızı büyüyordu. Üzerindeki ağırlık ise daha fazlaydı. William'ın başı boynuna doğru devrilirken, Ava boynunun üzerinde sıcak ve akışkan kanının kokusunu net bir şekilde alıyordu.
Sertçe yutkundu. Tüm vücudu titremeye başlarken, üzerinde artık bir ceset olmuş adamdan kurtulmaya çalışıyordu. Ama aklına düşenle nefesi daha da hızlandı. Ateş etmişti. Hayatında ilk kez bir silahı ateşlemişti ve ne olduğunu bilmezken, etrafta olan sessizliği dinledi. Çok az dikkat ettiğinde, Lisa'nın ağlayan sesini ve Jakson'un homurdanışını duydu.
Buradan gitmeliydi, hem de hemen.
Kapıdaki zorlanma sesini duyunca, şu anda nefes alıyorsa bile birazdan alamayacağına inanıyordu. Bu yüzden tüm gücüyle, William'ı üzerinden iterek yan tarafına doğru devrilmesini sağladı.
İlk hamlede sersemleyip ayağa kalktığında, üzeri kan revan içinde kalmış bir görüntüyle şekil almıştı. Bu yüzden tam olarak neresinden yaralandığını anlayamıyordu. Ki William'ın alnının üzerinde duran delikten oluk oluk kanlar zemine akıp gidiyordu. Ellerine baktığında, halen silahı tutmaya devam ettiğini gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAH VE TAHT +18
Novela Juvenil*Yetişkin okurlar içindir.* Gözlerine baktığı anda, şeytanın son kanat çırpışını görmüştü. "Güzelsiniz. Çok güzelsiniz." Derken bulmuştu kendisini kız. Bu aklıyla kalbinin bir olup, içtenlikle fısıldadığı an olurken, esmerin gözlerinde duran parlak...