Bölüm 18/1 - Örtü

39.3K 1.8K 688
                                    

Bekletmek istemedim, o nedenle iki part halinde yolluyorum. Bölümün kısalığı bundandır.

Gelecek olan ikinci partla birlikte bu bölümün ithafını ise, Twitter'da Ederlezi hakkında yaptığı paylaşımlarla farkında bile olmadan nasılsa bölüm bekleyen yoktur fikrimin kırılmasına ve bu bölümün yazılmasına vesile olan bir okuruma, @YesilperiS 'ye ithaf etmek istiyorum. ❤️

Keyifli okumalar dilerim!

✧ ══════ • ♡ • ══════ ✧

Bölüm şarkısı: Orfeas Peridis - Kati Mou Krivis

-*-

Aileleri tarafından gerçekten sevilmiş çocuklar, sevgiyi sınama gereksinimi duymazlar. Eksik sevilenlerse teyit etmek ister durmadan, insanları çeşitli sınavlara tabi tutar; lakin herkese çözebileceği zorlukta sorular sorarlar. Onlara göre kimi zaman saklandığın yerde bulunmaktır sevildiğinin göstergesi, kimi zaman sevginin sınırlarını ölçmek için yapılan yaramazlıkların anlayış görmesi. Kimi zamansa daha da basit; uyurken bilerek yere attığın örtüyü birinin gelip üzerine örtmesi...

Ve bir de hiç sevilmeyen çocuklar vardır. Çocukluğun verdiği bir saflıkla anlayamadıkları bir eksikliğe anlam yüklemeye çalışanlar... Ailelerine kızmak akıllarına gelmez bile, onun yerine sevgisizliğin sebebini kendilerinde ararlar.

Bulamazlarsa da, yaratırlar.

"Babamın mirası tüm Balkanlar'ı kapsayan bir silah ticareti imparatorluğunun tahtıydı, Elena." dedi Alparslan. "Bu yüzden benimle evlenmek zorundasın."

Yemek masasının üzerinde oturmuş, askıları sıyrılmış geceliğimi düşmesin diye bir elimle göğsüme bastırırken Alparslan'ın söylediği şeyi idrak etmeye çalışıyordum. Tüm Balkanlar'ı kapsayan silah ticareti derken neden bahsettiğinin farkında mıydı? Babamın yeraltı dünyasıyla ilişkisi olduğunu elbette biliyordum ama böylesine büyük bir güce sahip olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Üstelik görünüşe bakılırsa babam o gücün asıl sahibi bile değildi. O sadece emanete bekçilik etmişti ve zamanla gücü öyle çok benimsemişti ki, ondan vazgeçmemek için öz babasını kendi elleriyle katletmişti. Alparslan babamın elinden neyi almaya niyetlendiğini göremiyor muydu?

"Saçmalık..." dedim başımı hayretle iki yana sallayarak. "Babam böyle bir tahtın sahibiyse bile sırf damadı oldun diye onu sana vermez."

"Baban hiçbir şeyin sahibi değil zaten." dediğini duydum. "O sadece vekalet ediyordu. Eğer isteseydim damadı olmadan da bu vekaleti ondan alabilirdim ama o zaman kan dökülürdü. Her iki taraftan da."

Elbette kan dökülürdü. Babam o emaneti vermemek için kendi babasının kanını bile dökmüştü, Alparslan ve ailesini gözünü kırpmadan yok ederdi. Gerçi bildiğim kadarıyla Ahıskalılar da yeraltı dünyasıyla içli dışlıydı fakat daha çok mekan işletmeciliğiyle uğraşıyorlardı sanırım. Babamdan daha güçlü olsalardı kendi babalarının mirasını almak için ailemle akrabalık ilişkisi kurmak zorunda kalmazlardı. Gerçi babalarının mirasının neden bizde olduğunu da anlayamamıştım...

"Dedemin ölmeden üç gün önce tartıştıkları şey buydu..." diye mırıldandım kendi kendime. Ardından başımı kaldırıp hayretle ona baktım. "O gün ahırda onları konuşurken duymuştum. Dedem 'oğlan reşit olmuş, emaneti geri vermenin zamanı geldi' gibisinden diyordu babama... Bahsettikleri kişi sen miydin?"

Hafifçe başını sallamakla yetindi. Durup hesap yapmamıştı, dedemin ölümünün üstünden tam olarak kaç yıl geçtiğini bile sormamıştı bana. Halbuki dedemin bahsettiği kişi abilerinden biri de olabilirdi. Hem zaten Alparslan ailenin en küçük oğlu değil miydi? Neden babası vefat ettiğinde abilerinden biri varis koltuğuna oturmamıştı ki?

EderleziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin