Bölüm 12 - Haymatlos

56.2K 2.4K 4.8K
                                    

Valentina'ya...
İyi ki varsın Velo'm. ❤️

"Çöl çoğalır: vay haline, içinde çöller saklayanın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Çöl çoğalır: vay haline, içinde çöller saklayanın."

-F.W. Nietzsche
Böyle Buyurdu Zerdüşt

-*-

Toprağından sökülen ağaçlarla, vatanından koparılan insanların kaderi aynıdır. İkisi de sonsuza dek göçerek yaşayamaz, zamanla çürüyüp yok olur kökleri. Eninde sonunda ya başka bir toprağa tutunup geldikleri yerin göçmeni olurlar, ya da haymatlosa dönüşüp mahşere değin savrulurlar.

Bense ne Aluşta'dan esen yellerde Kırım'ı aradım, ne de soyadımdan başka bir yerde Ahıska'nın izlerini taşıdım. Abim büyük dedemizin Kuvayi Milliye'de nam salmış bir komutan olduğundan, Kemal Paşa'nın hususi izinle bizimkileri buraya getirttiğinden bahsederdi çocukken. Gel gör ki babamın küçük kardeşi Selanik'te ölmüştü. Arkeoloji araştırması için orada bulunduğu söyleniyordu ve sanırım birine istihbaratçı demenin daha belirgin bir yolu bulunamazdı. Kısacası bizim kütük epey karışıktı.

Açıkçası atalarımın kim olduğu çok da umurumda değildi. Abim gibi tarihe ilgili olmadığımdan büyüyünce de geçmişi pek deşmemiştim, kimliğimde Ankara yazması yetiyordu. Diğer Ahıska Türkleri gibi resmi olarak Haymatlos değildim ben, zaten vatanımda doğmuştum.

Fakat hala savruluyordum.

"Uzun namluluları bagaja koydun mu Ufuk?" dedim peşimden koşturan korumaya. Her zamanki gibi askerlere özgü keskin bir baş hareketiyle onayladı beni. "Peki ya baban? Aradın mı tekrar?"

"Telefonu kapalı." diye cevap verdi. "Uçaktalar hala sanırım."

Eh, buna pek şaşırmamıştım. İki saat evvel Behram Abi'yi bizzat kendim arayıp Defne'yi de alıp İstanbul'a dönmesini söylemiştim zaten. Şimdiyse telefonumda yarım saat önce ondan gönderilmiş, uçağa bindiklerini ve bir buçuk saate geleceklerini belirten bir mesaj vardı.

"Bu arada İzzet Abi—"

"Bizimkilerden birini de Sirius'un başında bırak." dedim onu duymazdan gelerek. "Hatta köpeği alıp abimlerin evine geçsin doğruca, nasılsa çocuklar—" Aniden ona döndüğümde duraksadı. "Ufaklıkların hepsi yalıda, değil mi? Bak zaten bugün Ozan'ın kardeşine de bizim kadınlar göz kulak oluyor, o yalı biz dönene kadar en ufak bir tehditle dahi karşılaşmayacak."

"İç tehdit mi, dış tehdit mi?"

"Ne iç tehdidi lan?"

Ufuk ciddiyetle cevap verdi. "Nigâr Abla'yı unuttun galiba abi."

Kanlı Nigâr... Sülalemizin bir numaralı güvenlik açığını hatırlayınca bıkkınlıkla iç çektim. Nigâr Yerebatmaz yalnızca rahmetli Zarife halamın kızı değil; aynı zamanda da Zarif&Zarife Tüydiken çiftinin insan dünyaya nasıl bir miras bırakmamalı konulu ibretlik eserlerinden biriydi. Kendisi vaktiyle yengemin ona bulduğu tüm talipleri reddedip Dikmen Yerebatmaz'la soyunu birleştirerek daha da ileri taşımıştı bu sanatı. Abimin onlardan Yerebatasıcalar diyerek bahsetmesine artık alışmıştık. Laf söyleyen olursa da "Beddualarım tutsa bile bunlara bir şey olmaz ki," diye savunmaya geçiyordu hemen. "Zamanında Amerika'ya sürgüne gönderdim de ne oldu? İki ülke arasında diplomatik kriz çıkarıyorlardı az kalsın... Bumerang gibi bir şey bu yerin dibine batasıcalar, ne kadar uzağa fırlatırsam o kadar ağır hasarla dönüyorlar bana..."

EderleziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin