Tahmin ettiğimden daha büyük bir binanın önünde durdum. Arabamı otoparka götürmedim çünkü yerini bilmiyordum. İnmeden önce, Victor'a geldiğimi bildiren bir mesaj attım. O gelene kadar çantamdan rujumu çıkardım ve dikiz aynasına bakarak dudaklarıma sürdüm. Elimle saçlarımı kabarttım ve çantamı topladım.
Arabamdan inince etrafa bakındım. Bu binanın hemen okyanusun karşısında olması beni büyülenmişti. Washington'da doğup büyümüş olmama rağmen Seattle'a bu güne kadar neden gelmemiştim acaba? Birçok kez şehir değiştirmiş, farklı yerler gezmiştim. Ama yaşadığım eyaletten çıkıp üç ya da dört saat uzaklığımdaki yere gelmemiştim.
Belimi kavradığını hissettiğim el sayesinde hayal dünyamdan çıktım. Arkamı döndüm ve ona baktım."Şirketini beğendim." dedim. Güldü.
"Şirketi mi beğendin yoksa okyanusu mu?" dedi. Aslında şirket binasıyla pek ilgilenmemiştim. Kısa bir anlığına gözlerimi kaçırdım.
"İkisinide." dedim gözlerimiz geri buluştuğunda.
Belimdeki bir elini çekip saatine baktı."Ben toplantıya girmeden önce yarım saatimiz var. Girerken anahtarını güvenliğe verelim de otoparka götürsün." Elimdeki sade anahtarı onun eline verdim. Sol elimi tuttu ve yürümeye başladık. Girmeden önce dediği gibi anahtarı güvenliğe teslim etti ve işleri bitince ofisine getirmelerini istedi. Etrafa karşı sergilediği mesafeli ve otoriter tavrı bana garip bir şekilde çekici gelmişti. Benimle ilgilenirken ki hallerini düşününce de gülme isteğimi bastırdım. Aslanı miyavlatmak böyle oluyordu sanırım.
İçerideki insanlar kısa bir süreliğine bize bakıp ardından işlerine devam ettiler. Böyle bir adamın gevşek çalışanları olması beklenemezdi zaten. Asansöre bindiğimizde içinde kimse yoktu. Normalde açık bıraktığı düğmesi şimdi bağlı duruyordu. Bunu düşünmemle eli düğmeye gitti. İkinci sırada duran düğmeyi açtı."Hep böyle otoriter misin?" dedim tek kaşımı kaldırıp muzipçe gülerken.
"Hoşuna mı gitti?" dedi benim gibi tek kaşı havaya kalkarken. Açılan asansör kapısıyla ikimizde uslu durmaya başladık. Elimden tutup beni dışarı çıkardı ve kapı önünde bekleyenler asansöre bindi.
Koridorun en sonunda bulunan arka tarafı duvar yerine cam olan bir ofise girdik. Bu katta daha çok bu tarz ofisler vardı. Ama hepsi cam olduğu için buradan bakınca her biri gözüküyordu."Seni şirkette görmenin bana çekici gelmesi ne kadar normal sence?" dedim, dümdüz yatan okyanusa bakarak.
"Şu aralar sana bir haller oluyor farkında mısın?" dedi. Muzip gülümsemesi hâlâ yüzündeydi. Gözlerine döndüm.
"Senin yüzünden. Böyle olmasaydın sende."
Masasının arkasında duran deri, ofis koltuğuna oturdum. Dirseklerimi yanlarına koyup parmaklarımı birbirine geçirdim."Niye, şikayetçi misin?" dedim göz kırpıp. Kollarını göğsünde bağladı. Aldığı derin nefesle göğsü şişip indi. Kendini kontrol etmeye çalıştığı anlar bana garip bir zevk veriyordu.
"Bu durumdan şikayetçi olduğum gün," dedi ve masaya yaklaştı.
"Vur beni." Küçük bir kahkaha attım. Ofisin kapısı açılınca ikimizde dikkatimizi giren kişiye verdik. Genç ve erkek bir çalışandı. Elindeki iki kahveyi hızlıca masaya bıraktı ve üzerimde aynı hızla göz gezdirdi. İyi günler dileyip odadan çıktı.
Victor bir kahveyi eline alıp diğerini masanın etrafında dolanarak benim önüme koydu. Elinden aldığım karton bardağı dudaklarıma götürürken o da masaya dayandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEKLENMEDİK (+18) (TAMAMLANDI)
Romance"Neyim ben, senin için gönderilmiş bir mucize mi?" "Kim bilir, belki de öylesindir. Yalnızca tekrardan yaşamak istiyorum. Farklı duyguları tatmak istiyorum. Senden tek istediğim ise bana yardımcı olman. Sonrasında istediğini yaparsın. İster kalırsı...