Akşam saat sekizi geçerken Victor yatakta yanıma yattı. Elimdeki kitabı alıp yavaşça kapattı. Ne yaptığını anlamak için yüzüne baktım. Hızlı nefesler alıyordu.
"Seni bir yere götüreceğim. Akşam yemeği için." dedi. Kaşlarımı yavaşça yukarı kaldırdım. Yüzüme yayılan tebessüme engel olmadım.
"Peki. Nasıl bir yer?" Yanıma biraz daha yaklaştı.
"Aldığın lacivert elbiseyi giymen için sana fırsat verecek bir yer." dedi gülümseyerek. Benim gülümsemem yavaşça söndü. Omzuna hafifçe vurdum.
"Senin onu görmemen gerekiyordu." dedim kızarak. Masum bir ifade takınıp üstüne yatmadığı elini bir suçlu gibi yukarı kaldırdı.
"Sadece gözüme çarptı ve bende şöyle bir göz attım. Ama bebeğim," dedi ve bana doğru eğildi.
"Çok ateşli bir elbiseye benziyordu." dedi ve muzipçe gülmeye devam etti. Onu ittirip kendimi yatağa attım. Bana bakarken siyah saçları önüne düşmüştü. İşaret parmağımı kaldırıp yaklaşmasını işaret ettim. Yüzüme doğru biraz daha eğildiğinde çenesine parmağımı dayayıp dudaklarını kendime yaklaştırdım. Yavaş, kısa ve hafif bir öpücük olmuştu. Geri çekildiğinde kalbimin erimesine sebep olabilecek kadife sesiyle şaşkınlığını dile getirdi.
"Sebebini sormamda bir sakınca var mı?" dedi sesini kısarak. Elim hâlâ çenesinde olacak kadar yakında duruyordu.
"İçimden geldi." dedim fısıltıyla. Gözlerim onun siyah gözlerinden dudaklarına kaydı. Elimi çenesinden yanağına çıkarttım. Yeni yeşermeye başlayan sakallarını okşadım. Hiçbir şey söylemeden, hareket etmeden sadece bana kendini bırakmıştı. Her hareketime ayak uyduruyor, asla bozmuyordu.
Gözlerimi yeniden gözlerine çıkarttım. Kalbim sanki boğazımda atıyordu. Söylemek istediklerim kendini dışa vurmakla vurmamak arasında gidip geliyordu. Ama her zerrem bağırıyordu. 'Söyle.' Gözleri o kadar derindiki sanki biraz daha baksam boğulacakmışım gibi. Sonunda dudaklarımı aralayacak gücü kendimde buldum. Hiç beklemeden, hazır olduğumu hissettiğim an içimdeki çığlıkları dışarıya küçük bir fısıltıyla özgür bıraktım.
"Seni seviyorum." dedim. Bu iki kelime bana hep basit gelmişti. Lakin şimdi anlıyorum söylemesinin ne kadar güç olduğunu. Sanki kelimeler dudaklarıma hapis olmuş gibiydi. Daha fazla bir şey söyleyemedim. Sanki bu iki kelime bütün enerjimi çekip almıştı.
Yanağındaki elimi tutup öptü. Gözlerini yavaşça kırptı. Yüzünde çok uzun zamandır bunu beklediğini açıkça gösteren bir gülümseme vardı."Yüz elli yıllık hayatımda daha önce bu denli aşık olmamıştım." dedi. Dudaklarımı yalayıp gülümsedim. Tamam, ilişkimiz kötü başlamış olabilirdi ama bu o başı unutamayacağımız anlamına gelmezdi. Ki ben unutmaya istekli değildim. Bazen beni o akşam kaçırıp, o karanlık dünyamdan aldığı için ona içten içe bir minnet duyuyordum.
***
Akşam otelden çıkmadan önce her şeyim hazırdı. Makyajım, takılarım, elbisem... Lacivert straplez elbiseyi üstüme geçirdim ve elimi sırtıma uzattım. Fermuar kısaydı bu nedenle çekmek normalden daha kolay olmalıydı. Fermuarın ince başını tutup yavaşça yukarı çektim. Tam yarısına gelmişti ki daha fazla yukarı çıkaramadım. Lanet olsun! Takıldı. Biraz daha zorlarsam kırılacağından korktum. Sinirle ayağımı sertçe yere vurdum. İnce topuklarım mermer zeminde tok bir ses çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEKLENMEDİK (+18) (TAMAMLANDI)
Romansa"Neyim ben, senin için gönderilmiş bir mucize mi?" "Kim bilir, belki de öylesindir. Yalnızca tekrardan yaşamak istiyorum. Farklı duyguları tatmak istiyorum. Senden tek istediğim ise bana yardımcı olman. Sonrasında istediğini yaparsın. İster kalırsı...