Ena ellerini çenesinin altına koyup bana gıpta ile baktı.
"Bir melek gibi oldun." dedi. Önümdeki boy aynasından gelinlikler içinde olan kendime baktım. Üstü dantel işlemeli ve eteği ise düz, saten kumaştı. Sade ama gelin olduğumu belli eder gösterişte.
Evin alt katında, kendi odamdaydım ve arka bahçede beni bekleyen bir sürü davetli, ailem, arkadaşlarım ve müstakbel kocam vardı. Çok geniş olduğu için kendi arazimizi uygun görmüştük. Zaten herşeyi organizasyon şirketi yapmıştı. Mayıs ayının başındaydık ve hava sanki benim için daha bir güneşliydi bugün.
Saçım ve makyajım daha yeni yapılmıştı. Saçlarım zaten dalgalıydı ve enseme yakın bir bölgede yapılan dağınık topuz çok hoş durmuştu. Gözlerim dudaklarıma indi. Rujumu tazelemem gerekiyordu. Ena'ya döndüm."Ruju nereye koydular?" dedim. Hemen arkasında duran masanın üstünden ruju bana uzattı. Kapağını açtım ama ellerim titriyordu. Ena bunu fark etti ve ruju elimden aldı. O şefkatli gülümsemesini takınıp ruju dudaklarıma uygulamaya başladı.
"Bu kadar gergin olma." dedi elindeki rujun kapağını kapatırken.
"Korktuğun bir şey mi var, endişe ettiğin ya da?" Kafamı iki yana salladım.
"Hayır. Sadece biraz heyecanlıyım sanırım." Eğilip onun katlanan eteğini düzelttim. Koyu bir bej rengiydi elbisesi. Dökümlü eteği dizinin üstünde bitiyordu. Göğsünde derin denilebilecek bir dekoltesi vardı ve sarı saçları açıktı.
Odamın kapısı tıklandı ve içeri babam girdi. Kapıyı kapatıp arkasına yaslandı. Takım elbisesi ile karizmatik olmuştu. Beni baştan aşağı süzerken gözlerinin dolduğunu fark ettim."Sakın ağlama." dedim ona. Ena odadan bir şey demeden çıktı ve bizi yalnız bıraktı.
"İlk doğduğun gün, bu kadar büyüyeceğini tahmin edemezdim. Şimdi gerçek değilmiş gibi geliyor." Saklamaya çalışsa da sesi değişmiş, gözleri kızarmıştı. Suyu yükselen gözlerime ellerimle hava yaptım. Ağlarsam makyajım bozulurdu ve Anastasia gözümün yaşına bakmadan beni öldürürdü.
Sessizlikte bir süre bana bakmaya devam etti ve sonra gelip bana sıkıca sarıldı. Sarılmamızı başka bir kapı tıkırtısı böldü."Lisa, hazır mısın?" Kadifemsi sesiyle kapının arkasındaki kişi kendini belli etmişti.
"Evet. Sen git, biz de geliyoruz." Diye seslendim ve kendimi iyice toparladım. Elimi babamın koluna koydum ve düğünüme giden ilk adımı attım.
Bahçeye çıktığımda tam karşımda Victor, yan taraflarımda ise ziyaretçiler vardı. Lila ve mor renklerin çoğunluklu olduğu organizasyon beni karşıladı. Beyaz masa örtülerinin üstünde mor peçeteler ve lavanta gibi çeşitli çiçekler vardı. Bar masasının üstünde şampanya, şarap ve alkolsüz kokteyller vardı. Ben viskiyi de tavsiye etmiştim ama Victor düğününde sarhoş görmek istemediğini söyledi.
Çok kişi yoktu. En fazla elli kişi falandı. En ön sırada yan yana oturan babalarımız, annemin yanını kapan Ena ve benim arkadaşlarım vardı. Jake, Patricia, Jennifer, Karen, David ve Mark. Arka sıralarda Victor'un bazı yakın iş arkadaşları ve Bay Wilson vardı. Birkaç akraba daha ve Richard ile Schott da vardı. Onların sergi davetine karşılık biz de onları davet ettik.
Ön sıradan bana bakan annemin de gözleri dolmuştu. Ena annemin gözüne girmek için ona mendil uzattı. Bayağı iyi anlaşmışlardı. Ve karşıma baktığımda... Giydiği smokinin içinde Yunan tanrılarına benzer bir eda ile beni süzüyordu. Alt dudağını ısırdı ve gülümsemesi dururken gözleri ıslandı. Ona 'kıyamam' der gibi bakıp kaşlarımı aşağı çektim. Sonunda yanına vardığımda babamı yavaşça bırakıp onun ellerini tuttum. Sadece dudakları oynadı 'çok güzelsin' dediği anlaşılıyordu. Sadece gülerek cevap verdim. O gözlerime böyle bakarken konuşmak biraz zordu. İnsanın nutku tutuluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEKLENMEDİK (+18) (TAMAMLANDI)
Roman d'amour"Neyim ben, senin için gönderilmiş bir mucize mi?" "Kim bilir, belki de öylesindir. Yalnızca tekrardan yaşamak istiyorum. Farklı duyguları tatmak istiyorum. Senden tek istediğim ise bana yardımcı olman. Sonrasında istediğini yaparsın. İster kalırsı...