Bilincim açıktı ve giyinme sesleri duyuyordum. Gözlerimi açmaya hiç takatim yoktu. Victor'un gitmek için giyindiğini biliyor ama onu görmek için gözlerimi açamıyordum. Dün çok kötü bir gün geçirmiştim. Kötü demek hafif kalırdı. İğrenç ötesi bir gün geçirmiştim. Hem kendi evime yapılmaya çalışılan bir baskına şahit olmuş hem de eski travmalarımı tekrardan yaşamıştım. Uyursam geçer diye düşünüp erkenden de bitap düşüp uyumuştum. Küçükken bir yerim ağrıdığında annem uyuyunca geçeceğini söylerdi. Şimdi de beynim ağrıyordu, kalbim ağrıyordu. Yavaşça gözlerimi açabilmeyi başarmıştım. Hemen karşımda duran saat 06.45'i gösteriyordu. Erken yatmanın en büyük sorunu erken kalkmak olmalıydı. Kapı daha yeni kapanmıştı çünkü gözlerimi açtığımda sesini duymuştum.
"Günaydın. Konuşabilir miyiz?" Victor'un sesiydi bu. O insana huzur veren bazen de ölesiye korkutan yumuşak, alçak ve kadifemsi sesi. Sabahın bu saatinde annem ya da babam veya telefonla kiminle ne konuşmak istemiş olabilirdi. Daha çok erkendi.
"Sana da günaydın. Tabi konuşalım, ne hakkında?" Babamla konuşuyordu. Bir kaç saniyelik bir sessizlik oldu. Victor konuşma arasındaki derin nefeslerinden alıyordu anlaşılan.
"Ben Lisa'ya o travmayı yaşatan kişi hakkında bilgi istiyorum. Nerede doğdu, nerede yaşadı, annesi ya da babası kimdi, kaç yaşında, hangi cezaevinde, mahkemede hangi dosyalar kullanıldı, polise ne ifade verdi, boyu, saç ve göz rengine kadar her şeyi öğrenmek istiyorum." dedi Victor. Arada sesi yükselmiş ama sonra hemen ideal tonuna geri dönmüştü.
"Bunların çoğunu biliyorum ama sana neden bunlar lazım?"
"Sizinle açık konuşacağım." Hemen babam sözünü kesti.
"Bana siz diye hitap etme oğlum sayılırsın. Baba demende bir sakınca yok."
"Teşekkür ederim." dedi sevimli bir tonla ve hemen konusuna geri döndü.
"Bunları istiyorum çünkü... Ben o adamı yaşatmak istemiyorum. Ne düşünürsünüz inanın şu an hiç önemli değil. Sizden öğrenemezsem kendi kaynaklarımla öğrenirim. Ama o herifi yine de yaşatmam." Sesindeki nefret tınısını hissedebiliyordum. Bunu kendisi mi yapacaktı? Son zamanlarda yeterince kişinin ölümüne sebep olmuştu zaten. En azından kendi elleriyle yapmamıştı bunu. Ama ya şimdi? Hiç kimseden bahsederken sesi böylesine nefret dolu çıkmamıştı.
"Gel benimle." dedi babam. Resmen müsaade etmişti. Babam da o adamın ölmesini istemişti. Onun ölmesini ben de hep istedim ama bunu sevdiğim birinin yapmasını hiç istemedim tabi ki. Belki babam bile onu öldürmeyi düşünmüş olabilir. Bu güne kadar sadece aldığı on yıllık hapis cezasının bitmesini de beklemiş olabilir. Çıkmasına sanırım çok uzun zaman kalmadı. Aman Tanrım! Çıktı bile. Dün... Dün Karen'ın doğum günüydü. Zaten o yüzden yemeğe çıkmışlardı. Dün o adam özgürlüğüne kavuştu.
İçimi dehşet kaplamıştı. Kalp atış ritmimin ne derece hızlandığını ve düzensizleştiğini hissedebiliyordum. Sanki göğüs kafesimi kırıp da dışarı çıkacak gibiydi. Yataktan fırladığım gibi babamın çalışma odasına koştum. Babam bu güne kadar gereken bütün dosyaları çalışma odasında saklanmıştı. Ve Victor'u da elbette çalışma odasına götürmüştü. Büyük bir dehşetle çalışma odasının kapısını açtım. Babam ve Victor çalışma masasının üzerindeki bir kaç belgeyi inceliyorlardı. Kapıyı açtığımda ikisi de bakışlarını korku dolu yüzüme çevirdi. Derin nefesler almaya çalışıyordum.
"Çıktı." dedim.
"Dün... Dün çıktı. Artık hapiste değil. Serbest, özgür. Ya başka birine daha dokunmaya çalışırsa. Ya başka bir çocuğun hayatıyla oynarsa." Bunları korkuyla değil nefretle söylemiştim. Onun başka bir kıza dokunmasına bizzat ben izin vermeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEKLENMEDİK (+18) (TAMAMLANDI)
Romance"Neyim ben, senin için gönderilmiş bir mucize mi?" "Kim bilir, belki de öylesindir. Yalnızca tekrardan yaşamak istiyorum. Farklı duyguları tatmak istiyorum. Senden tek istediğim ise bana yardımcı olman. Sonrasında istediğini yaparsın. İster kalırsı...