4.10

1K 123 123
                                    

Kompartımanda altın üçlüyle birlikte oturan William, sohbetten bağımsız bir halde, tatilde olanları düşünmeye dalmış bir halde dışarıyı izliyordu.

Bu yılki Noel, hayatı boyunca geçirdiği en kalabalık Noel'di. Annesi bu yıl Sirius ve Remus amcasının haricinde Tonks ailesi, Weasleyler, yoldaşlıktan birkaç üyeyi de ağırlamıştı. William sadece amcalarıyla geçirdiği noelleri daha çok sevse de dün eğlendiğini inkar edemezdi. Nymphadora Tonks'la çok iyi anlaşmıştı hatta uzun süre sohbet etmişti ancak yine de gecede ilgisini çeken tek büyücü o olmamıştı. Doğuştan gelen eğlenceli ve ilginç yeteneğine rağmen Andromeda Tonks kızından daha fazla ilgisini çekmişti.

Aslında William Tonks ailesiyle daha önce de tanışmıştı, Sirius kuzeniyle sık sık görüşürdü ve birkaç kez misafir geldikleri de olmuştu ancak William -biraz da önceki yıllarda yaşının küçük olmasından dolayı- ilk kez bu derece sohbet etme şansı bulmuştu.

Adını sık sık duysa da Andromeda'nın bir Slytherin olduğunu ilk kez duymuştu William. Aslında düşündüğünde, kadının hikayesi Sirius amcasından daha ilginç geliyordu. Sirius büyüdüğü aileden küçüklüğünden beri nefret etmiş, on bir yaşında Gryffindor'a seçilmiş ve daha Hogwarts'tan mezun bile olmadan evden kaçmıştı.

Andromeda'da durum biraz farklıydı, o ailesinden çok da farklı değildi, annesiyle arasının çok da iyi olmadığını az çok anlamıştı ama kız kardeşlerinden nefret ediyora benzemiyordu. Onlarla ilgili çok fazla konuşmamıştı, sadece ailesine ihanet ettiğini düşündükleri için görüşmeyi kestikleri söylemişti.

"Yazık," demişti en sonunda gözleri uzak bir noktaya sabitlendiğinde. "Küçükken üçümüzün ayrı düşeceğine ihtimal bile vermezdik," Sonra bir kahkaha atmıştı. "Çünkü kocalarımız da mutlaka bir yerlerden akraba olacaktı."

Şimdiyse durum buydu işte, ailesinin safkan takıntılarını hiçe sayarak bir muggle doğumluya aşık olmuş, evlendiği gün aileden reddedilmişti.

William sırf düşünceleri yüzünden ailesiyle görüşememenin, ailenin senden nefret etmesinin nasıl hissettirdiğini düşünmeden edemiyordu, edemiyordu çünkü en büyük korkusu buydu. Zaten kadının hikayesi onun bu yüzden ilgisini çekmemiş miydi? Kadın belki de kendisinin gelecekteki kaderini yaşıyordu.

Eh, en azından böyle de yaşayabildiğini, buna rağmen mutlu olabildiğini görmek güzeldi. Kendisi henüz bu aşamaya geçememişti. Hala ailesinin sarsılan güvenine rağmen onların yanda kalmaya çalışıyor, düşman ilan edildiği Slytherinlere karşı dik durmaya çalışıyordu. Üstelik en büyük sorunu bu bile değildi. Asıl tehlike henüz gerçek yüzünü bile göstermemişti. Umbridge.

O mide bulandıracak kadar pembeyle dolu odasında geçirdiği sorgudan sonra Umbridge'i hafife aldıklarını anlamıştı. Gözlerindeki acımasızlık ve sabrı zorlandığında kendini belli eden deliliği görmüştü. Yapacaklarının bir sınırı olmadığını o zaman tam anlamıyla görmüştü işte.

Noelden sonraki sabah annesiyle bu konu hakkında küçük bir konuşma bile yapmıştı.

"Harry ikinci dönem okula dönecek mi?" diye sormuştu annesine kahvaltı hazırlamasına yardım ederken.

Lily, oğlunun ani ve alakasız sorusuna karşı kaşlarını çatmış, "Dönmemesi için bir sebebimiz mi var?" diye sormuştu.

William gözlerini kaçırmıştı. Olanlardan bahsetmeden Umbridge hakkında uyarmak hiç kolay değildi. "Yani, Umbridge aniden kaybolmaları üzerinde çok duruyor." diye yavaşça söyledi. "Ve yüksek ihtimalle bunun sebebinin Bay Weasley'in başına gelenler olduğunu da anladı."

Ah evet, kesinlikle anlamıştı. Hatta anlamakla kalmamış, neden orada olduğunu araştırmaya bile başlamıştı. Neyse ki bu sorunun cevabını William da bilmiyordu. Yetişkinlerin bazı şeyleri çocuklardan saklaması gerçekten de yararlı oluyordu.

How Dark? | William F. PotterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin