İçimde garip hisler vardı.Saatlerce dans etmişim de sonunda kendimi yatağa atmışım gibiydi bu his.Yine de bedenim ağrıyor gibiydi.Dünki deniz kenarında geçen huzurlu dakikalarımızdan sonra içim rahatlamıştı.Yine de her şeyin tamamlanmadığını biliyordum.Bazı şeyler yarım kalmıştı ve bunları ben tamamlayacaktım.Yatağımda uzanan ruhumun ağrısı buydu.
Hastalıktan çıkmış ve çatlayan başımı sakinleştirmek için camı açmıştım.Kesinlikle yeni yeni atmaya başladığım hastalığı daha da kötüleştirmek için açmamıştım camı.Hem vücuduma hem de ruhuma çekeceğim buz gibi bir havaya ihtiyacım vardı.Keşke bu buz gibi havalar kalbimi de dondurabilseydi.Hayat daha kolay olurdu.
Bugün de okula gitmemeye karar vermiştim.Malum,
daha iki gün önce kafayı sıyırmış biçimde ölümün döşeğindeydim.Tamam,belki abartıyordum ama tamamen atlatmadan gitmek daha kötü yapabilirdi.
O yüzden bugün biraz evde oturup ders çalışacaktım.En azından kendim için bunu yapabileceğimi düşünüyordum.Odamın kapısına doğru ilerleyip aşağı indim.Saate bakacak olursam annemin gitmiş olması gerekirdi. Eminim, gitmeden önce bana büyük bir ziyafet hazırlamıştı.Ana yüreği, kızını hasta ve aç şekilde bırakamazdı.Mutfağa girdiğimde cevabımı almış oldum.Bırakabilirmiş.Tezgahın üzerinde iğrenç İnci teyzenin karışımı ve üzerinde "Aç karnına iç,kuzum!" diye not vardı.Allah affetsin ama ben bu içeceği affedemezdim.Sırf bunu içeyim diye kahvaltı hazırlamadığına yemin edebilirdim.
Öldürmeyen şey güçlendirir mantığıyla bir elimle burnumu kapayıp kafama diktim.Sanki yemek borumdan mideme inene kadar o iğrençliği hissetmiş gibiydim.Zaten,iğrenç olan her şey yararlıydı.Güzel olan her şeyin zararlı olması gibi.Sigara içsem bu cümleme yakardım bir tane.
Kapanan iştahımla ben, mısır gevreği yemeye karar verdik.Karar vermek çok da zor olmamıştı.Normalde hamaratlığımı sergilemek isterdim fakat sabah sabah enerjim kalmamıştı.Yoksa dillere destan bir sofra hazırlardım.Kendi beceriksizliğime göz devirip kase,süt ve mısır gevreği çıkardım.Sütü tam mısır gevreğine dökerken popom titredi.
Elimi cebime atıp telefonumu çıkardım.Arayan kişiyi görünce bir kalbim hızlanmadı değildi.Genzimi temizleyip telefonu açtım.
"Alo?" dedim ne kadar temizlememe rağmen çatlayan sesimle.Sabah sabah neden aradı orası da ayrı bir merak konusuydu şahsen.
"Nasılsın?"diye sordu bir anda.İnsan bir "Günaydın" falan derdi ama işte,olmayınca olmuyordu.Buna da şükrettim.
"Düne göre çok daha iyiyim.Sen nasılsın?"dedim kasemle birlikte masaya geçerken.
"İyi,güzel.Yarım saat sonra seni almaya geleceğim."dedi her zamanki gibi emrivaki yaparak.
Gözlerimi devirdim ama o bunu göremezdi."Sevindim iyi olmana,ben de iyiyim.Seni almaya gelebilir mi müsaitsen?Şuraya gideceğiz şunu yapmak için.Aa,tabi gelebilir!" diye yapmacık bir ses tonuyla canlandırma yaptım.Bunları Mete'nin ağzından duymak çok komik olurdu,yine de hayal etmek bile güzeldi.
"İyiyim.Müsait olduğunu biliyorum.Almaya geleceğim.Oldu mu?"dedi eğlenen bir ses tonuyla.
"Pardon da belki müsait değilim,nereden biliyorsun?" diye sordum.Sanki müneccimdi, ayrıca çok önemli işlerdim vardı.Ders çalışmam gerekiyordu.
"Annen aradı,yalnızmışsın.30 dakikaya hazır ol."dedi ve yüzüme bir telefon daha kapandı.Anneme içten içe tatlı bir biçimde sövüyordum.
Bana emir verir gibi konuşmasından nefret etsem de içimdeki diğer Bilge'nin kalbine öküzler binmişti yine. Önümdeki mısır gevreği kasesini hızla bitirmeye çalıştım.Bitirince ortayı kendimce toplayıp koşar adımlarla odama çıktım.Önce boy aynama baktım ve hastalıktan yeni çıkmış tipime sövdüm.Duş alacak enerjim yoktu,o yüzden elimi havada sallayıp dolabımı açtım.Uğraşamazdım kimse için,beni seven hasta halimle sevsindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah
General FictionAşk, zıt kutupları birbirine çeken evrenin bir kanunudur. Bilge'nin iyilik parıltılarının serpiştirildiği ruhuna karşı Mete'nin siyaha bürünmüş hayatına karşı olan bir savaştır,aşk. Gururunu her şeyden üstün tutan bir kız ile insanların gururunu hiç...