"Uzun zaman oldu ve ben bir başıma sevdiğimi arıyorum."
Faouzia, Desert Rose
🐞🐾
Yağmurun delicesine bulutlardan boşalışını izliyordum. Açık camdan içeriye soğuğu davet gördüğümde ürperdim. Bu ürpertiyle birlikte pencereyi yavaş hareketlerle kapattım.
Odamdaydım. Beni rahat hissettiren yumuşak bir aydınlatmanın içerisindeydim. Annemin bana iyi geceler dileyip, yanımdan ayrılışının üzerinden yarım saat geçmişti. Sessiz ve sakin adımlar atarak yatağıma çıktım. Ailemin bir kulağının her zaman üst katta, benim odamda olacağını biliyordum. Tikki bana uymak ister gibi hiçbir şekilde gürültü çıkarma olasılığı olmasa bile usulca omzuma yerleşti.
Balkonuma çıktım.
Hafızam benden sonsuz bir uykuya yatmayım diye alınmış günlerimin her gecesinde belki de buradaydım. Pek rahat olmayan şezlonguma uzanıyor, çoğu sefer haberi takip ediyor ve sevdiğim kitapları okuyordum. Mucizemden vazgeçtiğim andan itibaren mucizenin bana kattıkları benden silinmişti. Mucizeye aylar sonra yeniden sahip olduğumda bir yük binmişti üzerime. Tanıdık ve bir o kadar da uzak gelen bir hissiyattı. Kimliğini bilmediğim Kara Kedi'ye duyduğum sevgi de bununla kaplıydı. Onu ne zaman görsem, karşılaşsam ya da benim yanıma ne zaman uğrasa bilinmez bir hissiyatla doluyordum. Mucizemin hatıraları benden alınmış olsa bile ona duyduğum sevgi silinmemişti benden. İşte o günlerde ben balkonumda bu hissiyatla kaplıyken günler yuvarlanıyor, anlayamadığım bir özlemle doluyordum. Ona olan sevgimdi işte. Bir mucizeydi bunun benden silinmiş olmayışı. Bilindiği gibi bir mucize...
Yağmur tenimde dans ediyorken saçlarımı tamamen kendisiyle, ıslaklığıyla kaplamıştı. Gökyüzüne baktım. Kara Kedi'nin her daim hüküm sürdüğü geceye başımı kaldırdım, görmek istediğimi gördüm. Olağanüstüydü. Aylar önce aynı bu şekil başımı kaldırıp baktığımda göğe, dolunay kırıktı. Hayatımın belki de hep bir konumunda olacak bir hatırla kaplıydı. Aşmış hissediyordum. Yıkım'ın bende bıraktığı tek şeyin artık hatıralar olduğunu kabul görmüştüm kendime.
Peki, Yeis? dediğimde duraksadım. Koyu renklerin ardından düşmanımın fısıldayışla karanlığıma verilen isim: Umutsuzluktan doğan karamsarlık. Bir anısı yoktu. Sadece bir sesleniş. Kitlendiğimi hissettiğim birkaç duygu barındırıyordu bende.
Güvendim. Aedonya'ya güveniyordum. Beni koruyacağını, bana yardım edeceğini kabulleniyordum. Aedonya'nın ruhuma son seslenişinin üzerinden günler geçmesine rağmen onu hâlâ şah damarımın varlığı kadar yakın hissediyorum kendime. Bu yakınlık bana güvence veriyordu. Hawk Moth'tan korkmuyordum.
Ama içimde yaşattığım korkumun yegâne gücünü o elinde tutuyordu.
Günler sonrasında yeniden bir kahramana dönüştüğümde kanatlarımın yokluğunu bir kez daha hissettim. Artık her şey daha anlamlı geliyordu. Hafızamın yerinde olmadığı günlerde farklı bir imaja sahiptim ve bu aslında bir haberciydi. Aedonya her zaman benimle olduğunu göstermeye çalışıyordu. Bana onun görünüşü bahşedilmişti. Hiç şüphesiz Usta Fu bunu biliyordu fakat söylememişti. Zamanı geldiğinde ise ardında kelimelerini yazdığı bir mektupla bu mucizevi dünyayı terk etmişti. Aedonya'nın seslenişlerini hatırladım. Ufak bir kıvrım doğdu dudaklarıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Son Yazgı (Ⅲ. Kitap) | Miraculous
FanfictionLain Serisi Ⅲ #together Âşık olmaya başladığım zamanlarda kimse sonsuzluktan bahsetmemişti. Öyle derin, öyle saklı, Kozasında kelebek olmayı bekleyen bir tırtıl gibi... Habersiz, saf ve dünyayı tanımayan bir ruh. O ruha karıştın ve bilmediğim, tanım...