Multi: Yazarın bölüm boyu moodu...
"Senin orada, uzakta olmadığını biliyorum."
Louane, Si t'étais là
🐞🐾
Bana benim kim olduğumu sorsalar artık cevap vermekte tereddüt ederim.
Ben kimim? Ben insanlar için kimim? Artık biliyorum, sandığım ya da sandıkları kişi değilim. Bu nasıl olmuştu? Nasıl bir hayata tabii tutulmuştuk biz? Kimdim ben? Babam için bir oğul mu yoksa savaştığı düşmanı mı? Nathalie için oğlu gibi gördüğü bir çocuk mu yoksa karşı fikirlere sahip olan bir kahraman mı? Annem... Onun için kimdim? Değişiyor muydum onun için de? Hayır... İhtimal bile vermezdim.
Bu nasıl bir bataklıktı böyle?
Korktuğum için mi yoksa kabullenmek istemediğim için mi bilmiyorum, lanet mucizeyi yakamdan çıkarıp günaha sarılmışcasına bıraktım elimden. Düzensizleşen nefeslerimi kontrol edemedim. Kulağımdaki uğultu sonunda denizin yüzeyine çıkmışım gibi kesildi. Bulanık olan görüş açıma siyah kwamim Plagg girdi. İkimizin de konuşmaya cesareti yoktu. Cesaret değil, çaresizlik.
Dakikalardır benim yüzümden kapalı trafiği yola devam ederek son verdim. Direksiyonu sımsıkı sarmıştı parmaklarım. Çene kemiklerimin sertleştiğini hissediyordum ama titrememe engel olamamıştım. Nutkumda bekleyen nidalı haykırışın altında çocuk Adrien'ın hıçkırıkları yatıyordu. Onu saklamak istedim. Çocukluğum bunu bilmesin, her şey yolunda sansın.
En çok çocuk kalbim acıyordu.
"O, kayıp tavus kuşu mucizesi." dediğinde Plagg, kanıma zehir akıtıyorlarmış gibi yerimden sıçradım. "Söyleme!" demek istedim. "Hayır, Plagg, bu gerçek değil. Bana hayal gördüğümü söyle sadece!"
Değildi.
Anneme ait olan bu broş aslında kayıp mucizeydi.
Malikânenin kapılarının açılmasını beklemedim bile. Yolda tekerleklerinin kaydığı otomobilden inişimle demir kapıların ardından içeri girmem saniyeler içinde gerçekleşti. Gözlerim ulaşmak istediğim o kapıya kitli kaldı. Öyle mi baba? Sen gerçekten o musun?
"Efendim, Bay Agreste-" Bahçe görevlisi seslendi ama onu duymazdan gelerek yanından geçip gittim. Giriş kapısını öyle sert açtım ki kapının duvara çarpış sesi bir silah patlamasına eş olabilirdi. Başım ânında soluma döndü. Çalışma odasının kapısı açıktı. Bu demek oluyor ki o, evdeydi.
"Adrien, her ne yapmayı düşünüyorsan dur!" Plagg, ben o tarafa doğru iki adım atmamıştım ki önüme geçerek engel koydu bana. "Ona söyleyecek misin? Öğrendiğini... Bunu sakın yapma!"
Onu dinlemedim.
"Şu an sağlıklı düşünemiyorsun. Aldığın kararlar doğru değil." Beni durduramazdı. Halbuki benden güçlü bir varlıktı. Bu işe yaramazdı ama. Sahip olduğu yıkım gücü beni durdurmaya yetmezdi. Ne benim için ettiği sözler, ne de başka bir şey...
Çoğu zaman gününü geçirdiği o çalışma odasına attığım ilk adım olduğum yere sapladı beni. Her taraf bir afet sonrasında görülen enkaza dönüşmüş gibiydi. Duvarda asılı olması gereken portre ve resimler yere savrulmuştu. Kanepe devrilmiş, halı düzensiz bir şekilde odanın köşesine kaymıştı. Çalışma masasında ne varsa saçılmıştı her yere. Gözüme çarpan tek şeyse annemin melek yüzünün olduğu o portrenin bir kapı gibi açık duruşuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Son Yazgı (Ⅲ. Kitap) | Miraculous
FanfictionLain Serisi Ⅲ #together Âşık olmaya başladığım zamanlarda kimse sonsuzluktan bahsetmemişti. Öyle derin, öyle saklı, Kozasında kelebek olmayı bekleyen bir tırtıl gibi... Habersiz, saf ve dünyayı tanımayan bir ruh. O ruha karıştın ve bilmediğim, tanım...