"Şimdi sana gelmen ve beni bu yangından çıkartman için yalvarıyorum."
Noelle Johnson, Broken
🐞🐾
...Sen varmışsın gibi davranmak işi kolaylaştıyor. Sana yazıyorum, sana yazdıklarımı okuyorum. Sayfa dolunca bir diğerine geçiyorum. O gün için ne yazabilirsem yazıyorum ve kâğıtları katlıyorum. Bir zarfın içine koyuyorum, tarih atıyorum. Sonra ne yapacağımı bilmiyorum çünkü mektuplarımı sana nasıl ulaştırabileceğim konusunda bir fikrim olmuyor. Mektupları bir kutunun içerisinde biriktiriyorum. Geri geldiğinde Adrien, her şeyin üzerine yemin ederim ki muktupları sana tek tek okutturacağım. Uzaklaşmakta haklıydın ama benden gitmemeliydin sevgilim. Seni çok özlüyorum... 19/04/22
Kâğıdı özenle zarfın içine yerleştirirken artık benim için önemsizleşen ve sanki normalmiş gibi gelen gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Zarfı kutunun içine koyduktan sonra hemen kapağını örtmedim. İçinde ne kadar vardı bilmiyordum ama her zarfta aynı duyguyu yaşayıp farklı bir dille anlattığımı biliyordum. Birkaç gün önce yazdığım mektupta öfkeyle özlemimi kâğıda dökerken, iki gün önce Adrien'a yalvarıyordum. Bugün ise Adrien'ı suçlamıştım. Sonraki günlerimde nasıl yazacaktım bilemezdim ama ona olan özlemimi her şekilde yazıyordum.
"Marinette!" Babamın aşağıdan seslenişiyle birlikte ayağa kalktım. Hâlâ pjimalarımlaydım çünkü uyandığım gibi masa başına geçmiştim. Rüyamda onu görmüştüm. Rüyam o kadar güzeldi ki uykudayken rüyada olduğumu anlamıştım. Birlikte piknik yaptığımız görüntüler uyuduğum zamanda net olsa da şimdi silik silikti. Hayatımda onun üzerine kurduğum mutluluğu şimdi yalnızca rüyalarımda görebilmek çok üzüyordu beni. Bu yüzden uyandığım gibi kâğıt-kaleme sarılmış, Adrien'a söylemek istediklerimi yazmaya başlamıştım.
Kahvaltı masasına indiğimde kahvenin hoş kokusunu duydum. Bir yandan da mutfağa dolmaya başlayan çay kokusu vardı. Baget ve kruvasanları masaya bırakan babam beni görünce bıyığının altından içten bir tebessüm etti. "Günaydın çiçeğim!"
"Günaydın." Beceriksizce tebessümde bulundum. Annem geldiğimi görünce fincanına çay doldurmayı bir kenara bırakıp bana yöneldi, kollarını açtı ve sarıldı. "Günaydın tatlım."
"Günaydın anne."
Ailemin bu yaklaşımı artık kahvaltılara katılıyor oluşumdandı. İkisi de -herkes gibi- Adrien'ın yokluğundan bu hâlde olduğumu biliyorlardı. Bu yüzden benimle ilgilenmeleri daha da artmıştı. Ailemle ilişkim normale dönmeye başlamıştı. Haberim olmadan benim için bir psikolog randevusu aldıklarında kavga etmiş olsak bile... Yine de o randevuya gitmiştim çünkü tatsızlık çıkarmak istemiyordum. Psikolog benimle düzenli olarak görüşüyordu ama bir katkısı olmazdı çünkü benim anlatamadıklarım asıl hüznümün tohumuydu.
Kahvaltı masasında bahsettiğim şey de bu oldu: "Randevulara artık gitmek istemiyorum."
Çatal-bıçak sesleri kesildi. Başımı kaldırdım ve ikisine de baktım. Birbirlerine olan bakışlarından sonra bana döndüler. Annem beklediğim gibi, "Neden?" diye sordu.
"Gitmek istemiyorum."
"Ama neden? Bir nedeni var değil mi?"
"Sadece... Gerek yok. Bir şeye yaramıyor." dediğimde ikisinin ifadesinde de durgunlaşma oldu. Bakışlarımı kaçırdım. "Bunun için üzgünüm. Her şeyi telafi etmeye çalışıyorum ama-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Son Yazgı (Ⅲ. Kitap) | Miraculous
FanfictionLain Serisi Ⅲ #together Âşık olmaya başladığım zamanlarda kimse sonsuzluktan bahsetmemişti. Öyle derin, öyle saklı, Kozasında kelebek olmayı bekleyen bir tırtıl gibi... Habersiz, saf ve dünyayı tanımayan bir ruh. O ruha karıştın ve bilmediğim, tanım...