4

16.4K 951 135
                                    

Acı.

İnsan acıların ve belirsizliğin içinde kaybolur sadece. Ne bir yönü olur bunların içine girenin, ne de geri döneceği bir yolu.

Benim yönüm ve yolum yoktu. Anı yaşamakla mükellef biri gibi sadece acı ve belirsizliğin içinde kaybolmuştum. Ne yapacağımı bilmiyor, öylece yaralarımın acısı ile kesik soluklar alıyordum.

Bünyem acıya alışmıştı. Bunu artık kabullenmiştim. O adamın elinden kurtarılmadığım, 1 önceki gece. Uyuşturucu krizi geçirirken yaşadığım öfkeyi o an kendime zarar vermekle bastırabilmiştim.

Gözlerim ellerime kaydı. İnce parmaklarımda oluşan yara izleri eserimin sonucuydu.

Bunu yaptığımda hissettiğim zevk utandırmıştı. Acı iyi hissetirmişti ve o an beni sakinleştirmişti. Kafamı başka bir şeyle oyalamamı sağlamıştı. Yine de bunun sadece öfke anında oluşu içimi rahatlatıyordu. Sürekli olsa olacakları düşünemiyordum.

Yataktan kalkarak günün son tedavisi ile derin bir nefes aldım. Ilgaz, asker olan adam uyandığımda yoktu. Olmaması işime gelmişti. Hala tanımadığım bir adamın neden yanımda uyumasına izin verdim anlamıyorum.

Bir anlık boşluğuma geldi belki, bilmiyorum.

"Baba ne saçmalıyorsun!" Dedi hiddetli bir ses. Uraz'ın sesine benziyordu. Hastanede mi tartışıyordu bu adam? "O sesini ayarla Uraz! Bilmeli diyorum, dayanamıyorum artık!" Babasının güçsüz sesi beni bile mahvetmişti. Adam sanki acı çeker gibi konuşuyordu.

"Otur, hadi."

Onları dinlemenin artık ayıp olacağını düşündüğümden odama gitmek için odadan çıktım serum askılığı ile. İkisinin bakışları beni bulmuştu. Benim gözlerim ise üstünde üniforması olan adamda. İçimde bir şeylerin koptuğunu hissettim.

"Nasıl geçti ?" Uraz'ın enerjik sesine tebessüm etmekle yetinip, bakışlarımı adamdan çektim. Sapık falan olduğumu düşünmesin diye, yoksa o üniformaya sabaha kadar gözümü kırpmadan bakabilirim.

"Yorucu."

Tedavi işi yorucuydu, ben bu kadar ağır olacağını düşünmemiştim. İrademin güçlü olduğunu biliyordum sadece. Diğer kişilerin aksine zorla getirilmiyor, kendim gidecek gücü bulabiliyordum.

"Alışacaksın bu daha ilk zamanlar." Dedi Uraz gülümseyerek. Gözlerim yine üniformalı adama kaydığında mavilerine gölge düşmüş gibi bana bakıyordu. "Konuşabilir miyiz biraz?" Dedim Uraz'a dönerken.

Yüzü merakla bana bakarken kafasını sallamıştı. "Baba sen odama geç, ben gelirim." Adam kafa sallayıp, bana döndü. "Geçmiş olsun küçük adam." Küçük değildim ben. "sağolun." Soğuk sesim beni bile üşütürken o adam bu soğukluğu sıcaklıkla karşılayıp, gülümsedi.

Önüme döndüğümde Uraz'la odama yöneldik. Odaya geçmemizle ona döndüm. O kapıyı kapatıp, karşımda durduğunda alacağım cevaptan korkarak sorumu sordum.

"Bu izler." Dedim zorlukla. "Bedenimden geçer mi?" Sorumla şaşırmıştı. Yutkunup, acıyla gözlerime baktı. "Yankı bu şimdi nerden çıktı ? Bunları düşünmen içi-"

"Geçer mi ?" dedim bu sefer sert bir sesle. Fakat titremişti sesim. Kafasını eğip, derin bir nefes aldı. Karşımda bu kadar güçsüz durması anlamsızdı, her hastasına karşı mı böyleydi ? Yoksa acıyor muydu?

"Kabuk bağladıktan sonra izleri kalanlar olur."

Kalanlar.

Birden fazlası kalacaktı.

Bu cevabı alacağımı biliyordum ama yine de içimdeki o küçük umut beni düşüncesizce hareket ettirmişti. Canımı yakmaktan başka bir şey olmadı. "Tamam." Yatağıma oturduğumda dökülmeye hazır olan yaşlarımı zorlukla tuttum.

"Neden birden sordun?" Dedi durgun ses. "Merak." Dedim umursamazca. "Umarım öyledir." Odadan çıktığından arkasından baktım. Göz yaşım tek tek düştü. Tek tutunacak olan dalım, hayallerim vardı.

O adam onu da öldürmüştü.

Derin derin nefesler aldım. Hafif uzamış tırnaklarım derime batıyordu ama acısını hissedemiyordum bile. Daha çok bastırdım. Bunu neden yapıyorum bilmiyorum, yine o öfke bir nefes kadar uzağımdaydı. Bunu hissediyordum.

"Allah belanızı versin." Dedim nefretle.

Göz yaşlarım akarken elimde akan sıvıyo hissettim. Tırnaklarım derimin içindeydi. Bu sefer acı bile içimdeki öfkeyi bastıramamıştı. Yıkıp, dökmek isteyen tarafım öyle deliydi ki patlamak için bahanesini arıyordu.

Yanımda duran serum askılığını sertçe fırlattığımda kolumdaki serumda çıkmıştı ters yönünden. Odada ne varsa her şeyi dağıtırken kırılan, parçalanan eşyalara boş gözlerle baktım.

"Allah belanızı versin!"

Yumruk attım duvara.

"Allah belanızı versin."

Elim parçalanır gibi yumruk atarken. Duvara bedenimi çaresizce yasladım.

"Allah belanızı versin..." Dedim hıçkırıklarımın arasından. Babamın parçalandığı an gözümün önüne geldi. Kafasının kopup, yere düşme anı bedenimi sarsarken ellerimi kulaklarıma götürdüm.

"Yeter artık." diye mırıldandım gözlerim kararırken. "Yankı!" Bedenim birinin bedenine yaslanırken bilincim benden uzaklaşıyordu. "Devran'ı çağırın çabuk!" O güçlü, gür sesin titreyişine şahit oldu kulaklarım.

"Yankı... Abim aç gözünü." Dedi yalvarırken. O an bilincimin bana verdiği son şeyle o bedenin kucağı arasında bayılmıştım.

**

kalemimim geliştiğini fark etmek :') Düzenlenirken yazıyorum bu notu.

YankıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin