4. BÖLÜM
Hakan, Ayhan'ın telefonundan sonra küplere binmişti. Neler oluyordu bu adama böyle? Toplantılarını onun üzerine yıkmaya çalışırken, o tam tersini yapmış, kendi davetini Hakan'a paslamıştı. Halini bilmiyormuş gibi, emri vaki yapması hiç hoş değildi.
Davete katılmak içinden gelmese de, gitmek zorundaydı. Önemli olmasa, Ayhan onu bu haliyle eğlenceye gönderecek değildi ya? Şirketi temsil etmek için, orada bulunmalıydı. Sonuna kadar değilse de, bir süre kalabilirdi. Evet, bu kadarını yapabilirdi. Derin bir iç çekip, özentisiz bir şekilde hazırlanmaya başladı.
Hakan şirketten çıktığında, güvenlik görevlileri dışında personelden kimse kalmamıştı. Arabasına atladığı gibi, Çırağan Palas'a sürdü. İstanbul'un klişeleşmiş trafiğini unuttuğuna inanamıyordu. Ayhan'ı gördüğü ilk anda bunun hesabını soracaktı. Kendini telkin etmeye çalışarak, uzun bir yolculuğu tamamlayıp, nihayet Beşiktaş'a varmayı başardı.
Otelin girişinde otomobilini valeye teslim edip, görevliden davetin yapıldığı salonu öğrendi. İçinde tuhaf bir his vardı. Ne olduğunu anlayamıyordu ama kötü bir şeyler olacakmış gibi hissediyordu. Duygularının üzerine sünger çekip, salona girdi.
Herhangi bir tuhaflık yoktu. Elbette bu, ileriki saatlerde olmayacağı anlamına gelmiyordu. Kalbini sıkıştıran duyguyu görmezden gelip, davetin kendi şirketleriyle olan bağını sorgulamaya başladı. Tanıdık bir tek kişi bile görememişti. Ayhan onu neden buraya göndermişti ki? Kafasının hiç bu kadar karıştığını hatırlamıyordu.
Dalgınlıkla servis elemanının tepsisinden bir kokteyl aldı ve ağır ağır yudumlamaya başladı. Hâlâ tanıdık bir yüz bulmaya çalışan gözleri, etraftaki insanları inceliyordu.
Umudunu kaybetmeye başlamıştı. Bu davetin, şirketleriyle herhangi bir ilgisi yoktu. İçinden lanetler yağdırarak, telefonunu çıkardı. Aklındaki şey, sevgili dostunu saçma davranışından dolayı paylamaktı ama hevesi kursağında kaldı. Ayhan'ın telefonu kapalıydı. Garipti. O asla telefonunu kapatmazdı.
Aklı gelgitlerle cebelleşirken, terasa çıktığını fark etmedi. İlkbaharın serin havası tenini okşarken, rahatladığını hissetti. Denizin tuzlu kokusunu içine çekti. Gözlerini kapatıp, dalgalar kıyıya çarptıkça çıkan sese kulak kabarttı. Özlemleri ruhunu sararken, Ayhan'a minnet duydu. Ona bir teşekkür borçluydu. Özellikle son bir haftadır yoğun bir stres içinde, hayatın anlamını kaybetmişken, nefes almak iyi gelmişti.
Zümrüt yeşili gözler, zihnini istila ettiğinde bunları düşünüyordu. Onu bulabileceği inancını tamamıyla kaybetmişti. Hayatının sonuna kadar, bir çift gözün hayliyle avunmak zorundaydı. Yaşadığı farkındalık, duygularını kıyıma uğrattı.
Hüzünle göz kapaklarını aralayıp, denizin zifiri karanlığıyla buluşturdu. O karanlıkta kaybolmak, anlamsız hayatına son vermek geçti içinden. Ne kadar da boş bir yaşam sürmüştü. Bunu henüz, aşkı bulduğunu ve aynı zamanda kaybettiğini anladıktan sonra fark ediyor olması, ne kadar da ironikti. Daha önce aklı neredeydi? Neden hayatına anlam yüklemeye çalışmamıştı ki? Koskoca bir hayatı geride bırakmıştı fakat anılarına baktığında görebildikleri, sınırlıydı. Kendine kızdı.
Otuz altı yaşın getirileri olsa gerekti. Çok inandırıcı olmasa da, orta yaş bunalımına girmiş olduğunu düşünmeye başladı. Derin bir iç çekip, salona dönmek için arkasına döndü. Ve öylece kalakaldı!
Oradaydı.
Ayakları istem dışı kadına doğru ilerlerken, aklındaki şüphelerden kurtulamıyordu. Gerçek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOV BENİ YÜREĞİNDEN SEVGİLİ (Tamamlandı)
RomanceDamak tadım eşsizdir benim Sen bilmezsin Menüyü her daim zengin tutarım Ruhumun ihtiyacına göre Yaparım tercihlerimi Sende seçkin menümde Ancak aperatif olursun!!! LEYLA Alabora edilmiş duygularımla, Çaresizlik yüklü b...