3. BÖLÜM
Kadın, adamın yüzündeki ifadeyi fark edince, iyice telaş yaptı. Aslında kısa mesafede özel bir hastane vardı, ancak Çengelköy gibi bir yerde her zaman trafik olurdu. Dörtlülerini yakmak çok değilse, biraz olsun işe yaramıştı. On dakika sonra hastanenin acil girişindeydiler.
Hastane görevlileri hastayı arabadan çıkarıp, sedyeye yatırdılar. Ve hemen müdahale odasına götürdüler. Doktorun yönlendirmesiyle önce tomografi, ardından röntgenler çekilip, sonuçların çıkması beklenildi.
Sağ kaval kemiğinde kırık, kalça kemiğinde incinme dışında kayda değer bir sorun yoktu. Doktor uyarmıştı. Halk arasında bilinen çatlağa tıpta 'kırık' dendiğini açıklamış ve durumun aslında çatlak olduğunu belirtmişti. Ne kadar rahatlatıcı olduğu bilinmez ama kırıktan daha iyimser olduğu aşikârdı.
Ayhan'ı, herhangi bir iç kanama olasılığına karşı kırk sekiz saat gözetim altında tutmak istediler. Aslında buna ihtiyacı olmadığını düşünüyordu, ama kadını yanında tutmalı ve ondan bazı bilgiler almalıydı. Sırf bunun için, hastanede yatmaya değerdi.
Odaya çıkarıldıklarında kadının telefonu çaldı. Gözlerini devirip, telefonu kulağına götürdü. Konuşurken elini ahizenin üzerine kapatıp, arkasına döndü.
Ayhan, bakışlarını bir an olsun çakma sarışından ayırmıyordu. Ne konuştuğunu duymaya çalıştı ancak hastane görevlisi onu yerleştirirken, zaten sessiz konuşan kadını duymak imkânsız oluyordu. Neden sorun ediyordu ki? Nasılsa kadın ona refakat etmek durumundaydı. Konuşmayı da sevdiğine göre, öğrenmek istediğinden çok daha fazlasını anlatacağı su götürmezdi.
Ayhan, asıl düşünmesi gereken şeyin bu olduğunu hatırladı. Çok fazla konuşuyordu. Onunla birkaç saat geçirmek, işkenceden farksız olacaktı. Bir an önce işini halledip, kaçıp kurtarmalıydı kendini!
Kadın telefonu kapatıp, yatağa yaklaştı. Gözlerinde vicdan azabı vardı. Adamın sargıya alınmış bacağına baktı. Bakışları ağır ağır kazazedeyi süzerken, aniden adamın bakışlarıyla karşılaşınca, utançla başını öne eğdi. Ne diyeceğini bilemiyordu. Refakatçi koltuğuna oturup, bir süre bekledi. Huzursuzdu. Dayanamayıp, yeniden ayağa kalktı.
Kadının ne yapacağını bilmez halleri, Ayhan'ı eğlendirmeye başlamıştı. Gerginliği bir nebze olsun azaltabilme niyetiyle elini uzatıp, "Ayhan ben" dedi.
Kadın şaşkın gözlerle, boşlukta asılı kalan ele baktı. Aceleyle adamın elini sıkıp, "Pınar..." dedi. "Aramamı istediğiniz biri var mı?" Ayhan anlamamış gibi, bir kaşını kaldırdı. "Yani eşiniz, akrabanız ya da ne bileyim, arkadaşınız falan. Hastanede olduğunuzu yakınlarınıza bildirebilirim."
"Normal şatlarda tanışmış olsaydık, evli olup olmadığımı öğrenmeye çalıştığını düşünürdüm." Suratında istem dışı bir tebessüm oluşmuştu bunu söylerken. Sahi, ne kadar zaman olmuştu flört etmeyeli? Üç yıl, beş yıl... Hatırlamıyordu. Belki de daha uzun bir süre geçmişti aradan. Karşısındaki kadının söyleri üzerine yanaklarının kızardığını görmek, düşüncelerini silip götürdü. Artık daha büyük bir keyifle gülümsüyordu.
"Sanırım beni yanlış anladınız... Birilerinin kaza yaptığınızı bilmesi gerektiğini düşünmüştüm sadece. Yanlış bir izlenim bıraktıysam, özür dilerim."
"Hayır, kimsenin bilmesi gerekmiyor."
İşte bu kadardı. Neden, en son flörtünü hatırlamayacak kadar uzun zaman geçtiğini anlamıştı. Hiç flörtü olmamıştı. Zehir gibi dili ve kadınlara olan tepkisiyle, herkesi kendinden uzaklaştırmak gibi üstün niteliklere sahipti. Bir araya geldiği kadınlarla asla duygusal bir şeyler paylaşmaz, sadece ihtiyaçlarını giderirdi. Ve duygusallık, onun ihtiyaçları arasında değildi. Bunu hiçbir zaman sorun etmemişti. Dilediği kadın, dilediği zaman geliyordu ne de olsa, neden sorun edecekti ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOV BENİ YÜREĞİNDEN SEVGİLİ (Tamamlandı)
RomansaDamak tadım eşsizdir benim Sen bilmezsin Menüyü her daim zengin tutarım Ruhumun ihtiyacına göre Yaparım tercihlerimi Sende seçkin menümde Ancak aperatif olursun!!! LEYLA Alabora edilmiş duygularımla, Çaresizlik yüklü b...