Another Time -33-

580 60 23
                                    

Biz geldik.

Smut var bir sonraki bölüm.

Yorum ve vote atmayı unutmayın. İyi okumalar!












Salonda büyük bir sessizlik hakimdi. Herkes mutsuz ve huzursuz duruyordu çünkü Dylan gideceğimizi söylemişti. Kimse birbirinin yüzüne bakmıyordu, adeta birbirimizden gözlerimizi kaçırıyorduk.

Elim çenemin altında camdan dışarı bakmaya devam ettim. Dylan söylediğinde kimse bir tepki vermemişti ve yarım saattir oturuyorduk. Ben de yarım saattir camdan dışarı bakıyordum.

"Kimse konuşmayacak mı?" diye Clara fısıldadığında çektim elimi çenemin altından. Ona döndüm, şimdi hepimizin odağı tekrar o konu olmuştu.

"Ne yapayım ki?" dedi Ricky. Bozulmuş gibi duruyordu, hafif kızgın. "Kafasına koymuş zaten Dylan."

"Yapma Ricky." diye Dylan araya girdi. "Bir hayalin peşinden koşuyoruz. Daha ne kadar zarar göreceğiz? Çocuğunu hiç düşünmüyor musun?" Bana baktı.

"Düşünüyorum, o yüzden burdayım ya işte. Benim gibi rezil bir şekilde kaçak hayatı yaşamasın istiyorum." Gözlerimi kaçırdım.

"Yalan söyleriz. Clay o kadar da zeki değil. Nereye sakladığımızı o gece unuttuk deriz." Omzunu silkti. "Aylardır altınları alamadığımızı biliyor, bize kanar."

"Bilemiyorum Dylan."

"Dimitrov da yardım edecek." diye araya girdim. "Dylan bize amcasının kafesinde iş buldu. Size de bulur." Başını iki yanına sallarken dertle ofladı ve dirseklerini yasladı dizlerine. Ardından ellerini saçlarına geçirdi.

"Üzgünüm Dylan." Geri Dylan'a baktığımda kararıyla hafifçe başımı aşağı eğdim. "Üzgünüm ama o orospu çocuğuna istediğini vermeyeceğim." Başını salladı yavaşça. Arkama yaslanıp başımı koltuğa yasladım ve içimdeki üzüntü ile dışarı bakmaya devam ettim.

"Benden de o kadar." dedi Chris.

"Üzgünüm." diye Stevens'ın sesini duydum. Dylan ile kalmıştık. Sadece ikimiz.

"O zaman burada ayrılıyoruz, ha?" Başımı tekrar onlara çevirdiğimde hepsi başını salladı. Kenardaki valizlere çevirmeye gözlerimi. Cidden gidiyorduk.

Dylan ayağa kalktığında ben de kalktım. O Chris'e sarıldığında ben de Clara'ya sarıldım yavaşça. Saçlarımı okşadı. "Seni çok özleyeceğim." Gülümsedim.

"Belki her şey bittiğinde tekrar bir arada oluruz. Sen, bebek, Ricky, Stevens, Chris..." Ondan ayrıldığımda gülümsedi.

"Bu çok güzel olurdu." Ben de başımı salladım. Ardından bana bakan Stevens'a sarıldım yavaşça.

"Görüşürüz zaman yolcusu. Ben sizi gizlice ziyarete gelirim, Clay'in ruhu bile duymaz." Güldüm. Hep gizlice bizi bulmayı cidden başarıyordu.

Ricky'e sarıldığımda bana o kadar sıkı sarıldı ki sırıtmamı engelleyemedim. "Az dövmedim seni." diye konuştuğunda gözlerimi devirdim. Genelde lafi yapıştırıyordum ama Dylan sayesinde kafama iki üç tokatla kurtuluyordum.

"Öyle olsun." dediğimde gülerek saçlarımdan öptü.

"Her şey bittiğinde tekrar görüşeceğiz." Ondan ayrıldığımda saçlarımı düzeltti. Chris'e baktığımda Dylan ile karşı karşıya durduklarını gördüm. Öylece birbirlerine bakıyorlardı.

"Benden nefret ediyorsun, değil mi?" Dylan olumsuz anlamda başını salladı.

"Senden nefret etmiyorum Chris. Bu daha çok affedememek ile alakalı." Başını salladı yavaşça ama üzüldüğünü görüyordum. "En yakınım, bile bile dünyada en değer verdiğim insanı öldürmeye çalıştı. Sırf onun gibi kadın sevmedim diye." Dylan geriye adımladı. "Seni hiçbir zaman affetmeyeceğim." Kapıya ilerlediğinde bana çarptı Chris'in gözleri.

Ona yaklaştım. Gözlerini benden çekmedi. "Özür dilerim." dediğinde her şeyden dolayı özür dilediğini anladım. Pilmanlığının samimiyetini gözlerinde görebiliyordum. Gülümsedim.

"Ben seni affettim Chris." Başını salladı. Ona sarılamadım çünkü ondan hâlâ korkuyordum. Bende galiba tramva yaratmıştı ve ömrüm boyunca silinmeyecekti.

Kapının önüne geldiğimde Dylan elindeki ceketi giymeme yardım etti. "Hava soğuk hafif, saat sabah altı çünkü." Önümü çektiğimde başımı kaldırıp ona gülümsememle o da gülümseyerek elleriyle yüzümü kavradı ve dudaklarını alnıma yaklaştırdı. Gözlerimi kapattım ve dudaklarının baskısıyla gülümsemem genişledi.

Valizlerimizi alıp dışarı çıktığımızda iki arabadan siyah olana doğru ilerlemeye başladık. Onlar da bizimle dışarı çıkmıştı. Dylan valizlerimizi alıp arkaya koyarken öne geçtim ve oturup kapıyı kapattım. Gözlerim son kez bizimkilere çarptığında hepsi bana gülümsedi. Onlara el salladığımda bana da salladılar ve Dylan arabayı çalıştırdı. Onlardan uzaklaşmaya başladık.

Yavaşça küçüldüler ve sonunda kayboldular. Gözden kaybolana kadar onlara baktım. Onlar da bana baktı. Kalbimde inanılmaz bir acı ve hüzün vardı. Onların da bizimle gelmesini umut etmiştim ama öyle olmamıştı.

Önüme döndüm ve ellerimi incelemeye başladım. Dylan üzüntümü anlamış gibi uzanıp elimi eline kenetledi ve dudaklarına götürüp küçük öpücükler bırakmaya başladı.

En azından hâlà birbirimize sahiptik.

***

Dimitrov ile buluşmuştuk. Clay'i bulduğunu ve onunla konuşacağını söylemişti. Dylan bizi tekrar onunla karşı karşıya getirmek istemediğinden Dimitrov bize son kez yardım ediyordu. Ona minnettardım.

Konuştuğumuz gibi bizim altınların yerini bilmediğimizi söylecekti. Ve artık aramayı bıraktığımızı. Bizden uzak durması hakkında kısa bir tehtit yapacaktı yani. Bize bu kadar çok yardım ettiği için ona minnettardım.

Dylan evin kapısını açtığında içeri adımımı attım ve kapıyı kapattım arkasından. Artık burada yaşayacaktık. Bana ne olacak bilmiyordum, belki de Clay altınları kendisi elde ederdi. Böylece yok olmazdım. Bilinmezliğin hafif beni korkuttuğunu reddedemiyordum çünkü korkuyordum.

"Thomas." Dylan elimden tuttuğunda ona çevirdim bakışlarımı. Gözleri endişe doluydu. "İyi misin? Duymuyorsun beni kaç defa seslendim."

"İyiyim." diye fısıldadım. "Yoruldum biraz." Elini elime kenetleyip bir odaya doğru ilerletmeye başladı bizi. Kapısını açtığında yatak odası olduğunu anladım.

"Temizletti dün amcam evi." Etraf cidden oldukça temiz duruyordu. Valizimi alıp dolaba yöneldiğinde yatağa oturdum yavaşça. Etrafa bakmaya başladım. "İşe yarın başlayacağız. Seni kardeşim zannediyor."

"Nasıl?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Amcamla doğduğumdan beri hiç görüşmedim. Babam ile kavgalılardı ve orospu çocuğu kafenin tapusunu muhtemelen babamdan çaldı." Bana baktı. "Seni annemin diğer eşinden çocuğu olarak biliyor." Başımı salladım. Dudakları kıvrıldı. "Küçük kardeşimsin yani." Gözlerimi devirdiğimde güldü.

Gömleğimin düğmelerini açmaya başladığımda ayağa kalktı. Çıkardığımda elimden alıp kenardaki sepete koydu. "Uyuyalım hadi biraz." Başımı sallarken pantalonumu da çıkarttım ve temiz kokan yatağa yattım. Başımı yastığa koyduğumda o da kıyafetlerini çıkartıp yanıma uzandı ve saçlarımı okşamaya başladı.

"İstediğin hayat bu, değil mi?" Kararsız gibi duruyordu.

"İstediğim hayat senin yanın. Sen olduğun sürece nerede olduğum, ne yaptığım inan ki önemli değil." Başını salladı. Başını uzatıp dudaklarımdan öptüğünde ona yaklaştım ve başımı omzuna koydum.

Kollarını etrafıma dolayıp saçlarımdan öptüğünde kapattım gözlerimi. Uzun yolculuğun etkisiyle derin bir uykuya dalmak uzun sürmedi.












Öyle işte.

Bu arada yakında Thomas'a inanacaklar.

Yorum ve vote atmayı unutmayın. Sonra görüşürüz!

another time [bxb] •dylmas [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin