Another Time -45-

425 48 62
                                    

Bölüm biraz acemice oldu ama idare edin, sonra düzenlemeye alırım.

Bir bölüm sonra Clay 'e veda ediyoruz.

Yorum ve vote atmayı unutmayın. İyi okumalar!
















"Tamam, mantıklı." dedi Dimitrov. "Ama ya Clay seni sadece öldürmek için istiyorsa?" Omzumu silktim.

"Öyle bir şey istemiyor, güven bana." Gözlerini masaya diktiğinde düşünmeye başladığını anladım. Plan karışıktı, biraz da şansa dayalıydı ama kafamdaki her şey tükenmişti. Çıkış yollarımdan en mantıklısını arıyordum ve o da buydu.

Clay bizi sahilde arıyordu. Ben de o yüzden sahilde olacaktım ve Dimitrov'un öldüğünü söyleyecektim, sorarsa. Dimitrov ise geride kalmış adamları ile bizi takıp edecekti. Stevens'a her hafta haber gönderiyorduk ama bu hafta gönderememiştik. Ona bir planım yoktu, hayatta olduğumuzu bir şekilde anlamalıydı. Önemli olan şuanki Clay'in tuttuğu arkadaşlarımdı.

Dimitrov birkaç tanıdığı adamdan yardım istemişti ve bolca adam kazanmıştık. Clay'in Dylan'ları tuttuğu yeri öğrenince Dimitrov ve adamları geçecekti harekete. Ve artık, Clay'i öldürecektik.

Timmy'i Dimitrov'un karadaki adamlarına emanet ettik ve planı uygulamak için sahile indim. Kumlarda yürümeye başladım çünkü etraf sahil güvenlik kaynıyordu, birisinin gözü illaki bana denk gelecekti.

Yere bakarak yürürken kolumdan tutulmasıyla çevirdim başımı. Balık oltaya düşmüştü. "Çocuk bu mu?" diye yanındaki adama sorduğunda planı uygulayarak kolumu kurtardım ve koşmaya başladım.

"Hey, dur!" Çabalamadan teslim olursam Clay bir şeyler çevirdiğimizi anlardı. Koşmaya devam ettim ama önüme çıkan adamlarla durmak zorunda kaldım. Arkamı döndüğümde beni zorla tuttular.

"Bırak beni!" diye bağırdım dişlerimi sıkarak. Zorla beni sürüklercesine götürmeye başladıklarında insanlar bize bakıyordu. "Clay'in parasının köpeği olmuşsunuz! Size beş kuruş verecek parası yok, sizi kandırıyor!"

"Kes sesini çocuk." Sahil güvenlik teknesine zorla bindirdiler beni. Gözlerimi hızla denizde gezdirdiğimde Dimitrov'un teknesini görmemle rahatladım. Radarında kaldığımız sürece bizi takip edebilirdi. Ayrıca sahil güvenlik onu göremeyecekti çünkü korsan tekne kullanıyordu.

Ağzımı ve ellerimi bağlayıp beni kenara oturttular ve açıldık denize doğru. Yanımda oturan adama sarsıntı bahanesiyle omuzumu sertçe geçirdiğimde kaşları çatılı bana baktı.

"Tekne çok sallanıyor, ondan." diye yanındaki adam konuştuğunda başını salladı.

Yarım saatlik bir yolculuk sonrasında bilmediğim bir adaya beni indirdiklerinde çırpınarak kolumdan ellerini çekmelerini sağladım. Ardından öfke ile karşımda sırıtan Clay'a baktım. Elleri cebinde bana yaklaşmaya başladı.

Başımı zorla eğip ağzımı çözdü ilk. Ellerimi çözer çözmez yüzüne yumruğumu geçirdim ve üstüne atladım. Bir kez daha elimi kaldırmıştım ki beni üstünden aldılar. Ellerimi belimde birleştirip yüz üstü yere yatırdıklarında inledim. Kafamı yere bastırıyordu şerefsiz. "Orospu çocuğu, çek elini!" diye bağırdım öfkeyle.

Clay kanayan burnuna bez tutarken eğildi bana doğru. "Merak etme. Her şey bittiğinde seni adam edip göndereceğim kendi zamanına."

"Merak etme." dedim gülerek. "Her şey bittiğinde hiçbir şey yapmayacaksın çünkü lanet bedenini toprağa ben gömeceğim." Beni kaldırdı zorla yerden. Yakamdan tutup sürükleyerek beni kendi teknesine götürmeye başladı.

Küçük bir depoya beni kilitlediklerinde küfrederek ağrıyan bileğimi ovaladım. Hayvan gibi fırlatmıştı beni şerefsiz. Birden hareket ettiğimizde kafamı vurmamla başka bir küfür döküldü dudaklarımdan.

Uzun süren bir yolculuk sonrası tam yorgunluktan uyuyakalmak üzereydim ki deponun kapısı açıldı. Gözlerimi kırpıştırdım zorla. "Kalk hadi." diye Clay'in sesi geldi ve kolumdan tuttu yavaşça.

Beni kaldırdı ve arkama geçip tekrar bağladıkları bileklerimi çözdü. Eve sürüklenmeye başladığımda etrafa baktım hızla. Direkt sahil kenarı olması iyi olmuştu.

İçeri girdiğimizde merdivenlerden çıktık. "Beş dakikan var." Odaya beni attığında inledim yere düşmemle. Ama başımı kaldırıp Dylan'ı görmemle hızla ayağa kalktım ve ilerleyip oturdum yanına. Gözlerim yara bere içindeki vücudunda dolaştı ilk. Ardından kollarımı Dylan'a doladığımda zar zor bana sarıldı.

"Thomas..." Fısıldayışıyla gözlerimden süzülmeye başladı yaşlar. Başımı omzundan çektim ve ellerimle yüzünü kavradım. Hafif morluklar vardı yüzünde. Güzel yüzü yara içindeydi.

"Ne yaptı sana?" Vücudundaki morluklarla dudaklarım titremeye başladı. Yanağını öptüm. "Acıyor mu canın?"

"Acımıyor." Kolunu bana dolayıp başımı göğsüne çekti ve saçlarımdan öptü. "Geçti şimdi." Bir süre öyle kaldık, toparlanmaya çalıştım. Başımı göğsünden çektim ve gözlerine baktım.

"Bitmek üzere." Dudaklarımdan öptü konuşmama izin vermeden. Ona karşılık verdim ve bir süre sonra zaten benden ayrıldı. Alnını alnıma yasladım. "Bugün bitecek. Bekle sadece tamam mı?"

"Yalvarırım zarar göreceğin bir şey yapma. Ölüme bile razıyım." Gözlerine baktığımda korkuyla öptü alnımdan. Ardından tekrar yasladık başlarımızı, yüzümü kavradı elleriyle. "Nolur tehlikeye atma kendini."

Dylan yok olacağımı bilmiyordu.

Gülümsedim, başımı salladım. Her şey bitmişken vaz geçemezdim. "Buradan çıktığında artık hep birlikte olacağız. Merak etme." Tekrar öptüm dudaklarından sıkıca.

Kapı açılıp beni çektiklerinde dişlerimi sıktım. "Yeter bu kadar oynaşma." Sinirle bağırdım ve tekmemi geçirdim arkaya ama bir işe yaramadı. Beni zorla odadan çıkardılar ama gözlerimin önünden Dylan'ın yüzü gitmiyordu.

"Orospu çocuğu!" diye bağırıp adama kafa attığımda inleyerek geri çekilmek zorunda kaldı. "Sen mi vurdun ona!" Yüzüne yumruğumu geçirdim ve yere düşürdüm. Üstüne çıkıp yüzüne yumruklarımı indirmeye başladığımda başka birisi çekti beni ondan.

"Bir bitmediniz amına koyiyim!" diye öfkeyle bağırdığımda zorla indirdiler beni merdivenlerden. Clay'in önüne ittiklerinde düz üstü yere düştüm ve elini geçirdi saçlarıma. Yüzüm buruşurken eğilip yüzünü yüzümün dibine soktu.

"Düzgün durmazsan gözlerinin önünde kesip biçerim Dylan'ı." Bir şey demediğimde saçlarıma asılmasıyla bir inleme döküldü dudaklarımdan. "Anladın mı çocuk?" Yine bir şey demedim.

"Gidiyoruz." Beni kaldırdı ve sertçe tuttu kolumdan. Dylan buradayıdı, Clay buradaydı. Bir taşla iki kuş vurmuştum. Beni dışarı çıkartıp tepeye sürüklemeye başladıklarında gülmeye başladım, umursamadılar bir süre. Gülüşlerim kahkahalara dönüştüğünde ağaçlar yavaş yavaş azalmaya başladı. Yüzüme yansıyan ayna ile Dimitrov'un burada olduğunu anlamıştım.

"Ne gülüyorsun değişik değişik?" diye kolumdan sarsarak beni açıklıkta durdurduğunda sırıtarak ona baktım.

"Sonuna gülüyorum Clay." Sırıtışım genişledi. "Bu kadar aptal olmana. Beni kendine ve Dylan'a getirdin."

"Ne saçmalıyorsun sen?" Birden etrafımızdaki haşırtılar çoğalırken küçük bir mekanik sesle Clay'in tüm adamları alnındaki delikle yere yığıldı. Şokla kolumu bırakırken etrafına baktı ve o sırada sırıtarak Dimitrov çıktı çalıların arasından.

"Naber Clay?"

















Bir sonrakine bölüm sadece hüzün var.

another time [bxb] •dylmas [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin