DÜN DE BİR BÖLÜM ATTIM, MUHTEMELEN OKUMADIN YOLDAŞ, YUKARI KALDIRIP HEMMMMEN BAK!Biz geldik.
Yorum ve vote atmayı unutmayın. İyi okumalar.
Dylan'dan
Mutfağın camından sigarayı fırlatıp camı açık tuttum içerideki koku gitsin diye. Nefesi sıkışıyordu ve ben ona kıyamıyordum. Birden pat diye sigarayı bırakamamıştım ama oldukça azaltmıştım.
Hafif üzüntülüydüm çünkü her şeyin onun için iyi gittiğini zannediyordum. Birden yine atak geçirmişti galiba, neyin tetiklediğini anlamamıştım. Tüm gece titreyip kabus görmüştü. Ona bir şey olacak diye korkuyordum ama elimden de lanet olsun ki hiçbir şey gelmiyordu.
Onu uyandırmak için merdivenlere yönelecektim ki kulağımı dolduran araba motor sesiyle kaşlarım çatıldı. Hızlı adımlarla mutfak tezgahının altından tüfeği çıkartıp pencereden baktığımda bahçeye yaklaşan arabayı gördüm.
Arabayı süren Stevens'tı.
Elimdeki silahı geri bırakırken kapıyı açtım şaşkınlık ve mutlulukla. Hepsi arabadan inerken ruh gibi bembeyaz olmuş yüzlerini gördüğümde kaşlarım çatıldı. "Hoş geldiniz." dedim yine de gülümseyerek. Yüzlerinde mimik oynamadı.
"Konuşmamız lazım." diye Ricky ciddi bir şekilde konuşunca kaşlarım çatıldı. Clara arabanın arkasından bir kutu çıkardığında ona baktım.
"Sorun ne?" İçeri geçtiklerinde kapıyı kapattım. Direkt olarak salona geçip oturdular ve ortadaki sehpaya kutuyu bıraktılar. "Thomas'ı uyandırıp geli..."
"Hayır." diye kesti lafımı Stevens. "Uyandırma. Konumuz Thomas." Kaşlarım daha da çatılsa da elimle yüzümü sıvazlayıp başımı salladım. "Gel." diyip bana ortalarında yer açtıklarında oturdum. Kutuya baktım.
"Bu ne?"
"Aç hadi." Hepsine anlamamış bakışlar göndersem de kutuya uzandım yavaşça. Kapağını kaldırıp açtığımda polis dosyası karşıladı beni. Yavaşça elime aldım.
"Soruşturma dosyası bin yüz yirmi bir." diye okudum. "Kayıp vakası." Gözlerim kenardaki yıla kaydığında kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Şaşkınlık ve korku ile Ricky'e baktım. "İki bin yirmi bir." diye okudum.
"Aç." dediğinde korka korka dosyanın kapağını kaldırdım.
Direkt olarak sayfanın köşesine ataç ile tutturulmuş Thomas'ın fotoğrafı karşıladı beni. Fotoğrafı renkliydi ve her detayı o kadar mükemmel çıkmıştı ki fotoğrafta şaşkınlığımı gizleyemedim. Hiç bu kadar iyi bir kalitede fotoğraf görmemiştim. "Sesli oku." dedi Ricky.
"Kayıp vakası. 20 Kasım 2021." Gözlerimi dosyada hızlıca atan kalbimle gezdirmeye devam ettim. Tüylerim ürpermişti. "Thomas S. hayalet plakalı siyah sedan bir mercedes ile kaçırıldı. Zanlının yüzü merkezi aratmada bulunamadı."
Altında bir fotoğraf daha vardı. "Merkezi aratma ne?" diye sordum. Thomas'ın kaçırılma görüntüleri vardı. "Ve bunu nasıl çekmişler?"
"Şurada merkezi güvenlik kameraları görüntüsü yazıyor." Fotoğrafı gösterdi. "Galiba gelecekte sokaklara kameralar takmışlar. Suç gibi şeyleri takip etmek için. Onlar da video..." Gülmeye başladım. Çocuk gibilerdi.
"Saçmalama Ricky. Aklın hayalin alıyor mu bunları? Şaka yapmış birisi size."
"Bize kim şaka yapacak Dylan?" dedi Stevens. "Thomas'ı bizim dışımızda kim biliyor? Bir sabah uyandığımızda kapının önünde öylece bırakılmış duruyordu. Ve şu imzalara bak." Dosyayı gösterdi. "Emniyet müdürlerinin imzaları. Yazıya bak, daktilodan daha pürüsüz. Ve Tanrı aşkına bu kadar gerçekçi bir renkli fotoğraf gördün mü hiç hayatında?" Fotoğrafına uzandım. Ataçtan çıkartıp elime aldım.
"Kutudan sadece bunlar çıkmadı." dedi Clara kutuya eğilirken. Dikdörtgen ve ince siyah ekranı parlayan bir şey çıkardı kanıt dosyasından. Ardından küçücük dikdörtgen bir şey daha.
"Bu ne?" diye sorduğumda siyah ekranı parlayan ince dikdörtgen şeyi bana uzattı. Kenarında düğme gibi şeyler vardı. Arkasını çevirdiğimde üç tane çok küçük kamera lensi gibi bir şey gördüm.
"Bunun bir kamera olduğunu düşündük. Birisine götürdük ve lensleri inceledi." dedi üç küçük lensi işaret ederken. "Adam şok oldu Dylan. Böyle bir teknolojinin daha icat edilmediğini söyledi."
"Bu ne ki?" diye sorduğumda tekrar siyah ekranı bize doğru çevirip kenardaki ince düğmelerden birine bastığında birden siyah erkana ışık gelmesi ile irkildim. Saati gösteriyordu. "Kilidi açmak için kaydırın." diye okudum yazıyı. Ardından arkadaki fotoğrafı fark ettim.
"Bu Thomas." diye şokla onlara döndüğümde başlarını salladılar. Yanında ondan daha büyük duran bir kadın ve iki adam vardı. Ne kadar benzediklerini fark ettiğimde annesi ile babası olduğunu fark ettim. Genç olanın da abisi. İlk kez ailesini görmemin etkisiyle takılı kaldı fotoğrafta gözlerim.
"Şuna bak." diyip parmağını ekrana dokundurdu ve sürükledi. Ekranın değişip, "Şifreyi Girin." diye yazı çıktığında sertçe yutkundum. Dokunarak hareket ettirmişti. Küçücük bir televizyona benziyordu ve dokunmatıkdı. "Yüz şifresi algılanamadı." diye okudum tekrar. Şoklar içindeydim ve korkmuştum. Böyle bir aleti daha önce hiç görmemiştim.
"Dosyada dediğinde göre, bu Thomas'ın cep telefonu olmalı." Telefona dokundu. "Şuna bak." Sağa kaydırdığınde birden ekranda kendimi net bir şekilde görmemle kaşlarım çatıldı. "Önde kamerası var." Telefonu oynattığımda görüntüm de oynadı. "Buraya dokununca fotoğraf çekiyor." dedi ve birden telefon denilen şeyden ses geldi. Sol alt köşeye görüntüm düştüğünde ona dokundum ve fotoğrafım tüm ekranı kapladı.
En iyi kameradan daha kaliteliydi fotoğraf.
"Daha önce hiç böyle bir şey görmedim." dedi Ricky korkmuş bir şekilde bana bakarken. "Şuna bak." Kameradan çıkıp bir şeye dokunduğunda odayı dolduran müzikle şokla ekrana baktım yine.
Telefondan daha önce hiç duymadığım bir müzik geliyordu. "Harry Styles-Adore You." diye okudum. Clara müziği kapattı.
"Ve bu var." dedi dikdörtgen küçük şeyi avcuma bırakırken. "Telefonun altındaki deliğe uyuşuyor. Takınca dosyaları görmek için şifreyi girin diyor ama şifreyi bilmiyoruz." Telefonu çevirip arkasına baktım tekrar. Elma logosu vardı. Altında da Apple yazıyordu.
"Şimdi inanıyor musun?" Tekrar elimdeki telefona çevirdim gözlerimi. Çok büyüleyici bir aletti ve bu yıla ait olmadığına dair yemin edebilirdim. Çok teknolojileri, aklımın sınırlarının almayacağı kadar.
"Clay'deyken, sürekli Thomas'ın gelecekten gelmesi hakkında konuşuyorlardı." diye Chris araya girdiğinde ona çevirdim bakışlarımı. "Clay gelecekten geldiğini biliyordu. Ve galiba bunu yaptıran da Clay'in ta kendisi."
"Bunu nasıl yapabilir ki?" Zaman yolculuğu nasıl mümkün olabilirdi? Thomas nasıl gelmişti buraya?
"Bilmiyorum ama bildiğim bir şey var." Kollarını göğsünde birleştirdi. "Hiç merak ettin mi? Clay'ın neden Thomas'ı istediğini?" Başımı salladım.
"Ettim ama bulamadım." diye yanıtladım.
"Buna inanmayacaksın ama, Clay Thomas'ın dedesi." Şokla gözlerim genişlediğinde koltuğa oturdu. "Oradayken konuştukları tek konu buydu. Thomas ondan nefret ettiğini söylüyordu, Clay ise kendi kanından nefret edemeyeceğini." Şok üstüne şok yaşıyordum. Bunca zamandır ona inanmamıştık.
"Thomas delirmemiş Dylan. Başından beri doğru söylüyormuş." Ona baktım. "Başından beri aklı hepimizden daha yerindeymiş."
Thomas gelecekten gelmişti.
Sevdiğim çocuk, elli yıl öteden gelmişti ve ben bunu kavramakta zorluk çekiyordum.
Öyle işte.
Yorum ve vote atmazsanız gece saat üçte cinler basar.
Sonra görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
another time [bxb] •dylmas [Tamamlandı]
Fanfiction"Başka bir zamanda yine seni seveceğim Thomas, Başka bir zamanda tekrar buluşacak gözlerimiz..."