27. BÖLÜM- ASHİMA

115 5 7
                                    

Merhabalar... Nasılsınız? Araya biraz mesafe girmiş gibi, biliyorum🥺 Sadece vakit bulmak da kafamı boşaltmak da bu aralar zor gibi hissediyorum. Yine de geldim. Siz de öyle, geldiniz. Hoş geldiniz, hoş geldiniz🍀

Zeynep'ten~

"Küçükken," dedi yeni doğan güneş sarı saçlarına vururken. "Zalim bir çocuktum."

"Ne yapıyordun?" dedim gözlerimi kısıp gökyüzüne dönerken.
Sabah namazı sonrası terasa çıkmıştım ve Çağan da birkaç dakika sonra gelmişti. Buluşmaya sözleşmemiştik ama burada sık sık karşılaştığımızdan bunu tuhaf da bulmadım. Sadece belki biraz bu vakitte karşılaşmamız şaşırmıştı beni. Hiçbir şey demeden benim gibi duvar kenarına bir sandalye çekmişti ve bir süre susmuştu öyle. Şimdi durduk yere küçüklüğünü mü anlatacaktı?

"Sinek, böcek falan öldürüyordum."

"Bardak altına hapsederek mi?" dedim ona dönüp. "Çocukken genelde yapılıyor bu maalesef."

"İnsan neden böyle bir şey yapar ki Zeynep?" Bal gözleri daha da açık bir kahveye dönüşüyordu. "Çocuğuz tamam da neden o yaşta bu kadar zalimdik?"

Omuzlarımı kaldırdım. "Hiç bilmiyorum," dedim. "Belki bunun kötü bir şey olduğunu anlatsalar bize, biz öğreniriz onu yapmamayı."

"Dedem bir hikaye anlatmıştı o zaman. O yaşta bunu anlamam zordu elbette ama sanırım şimdi anlıyorum. Belki biraz..."

"Nasıl bir hikaye?"

Başını eğdi. Bir süre sustu. "Ayakların üşümüyor mu?"

"Ne?"

"Terliklerin ayaklarını ısıtıyor mu?"

Terliklerime baktım. Kalın, yünlü falan değildi. Yaz ayındayız diye ince bağcıklı bir terlik giymiştim.

"Üşümüyorum şu an."

"Emin misin?" dedi. "Dur bir saniye."

Ayaklanıp geldiği kapıya doğru yürürken ben şaşkınca bakakaldım ona. Tam kapıda durdu, bana dönmeden konuştu. "Az sonra olacak şey için kızmamanı diliyorum."

"Ne?"

Hızla gitti ve bir dakika bile dolmadan elinde yeşil bir terlikle geldi. Üzerinde birkaç yaprak deseni olan bir terlikti bu. Kalındı, üşütmezdi.
Alçak duvarın üstünden eğilip ayaklarımın dibine bıraktı.

"İçimden bir ses senin çok istediğin Ankara'ya ya da Betül'ün yanına Bursa'ya gideceğini söylüyor. Gidersen üşürsün, ikisi de soğuk memleketler."

"Bunu bana aldığını mı söylüyorsun?"

Bakışlarını kaçırıp sandalyesine çöktü. "Giy lütfen."

"Çağan..."

"Rengi mükemmel değil mi ama?" dedi gülerek. "Sıcacık bir yeşil yani. Ne deniyordu? Hah, pastel renk."

Başımı iki yana salladım gülerek. "Bir daha yapma bunu," dedim. Yine de o yeşil terlikleri giydim.

"Sürpriz sevmiyor musun?"

"Aslında... Severim sanırım. Sadece... 'Bunu görünce aklıma sen geldin hediyesi' çok güzel hissettiriyor. Öyle doğum gününde falan gelenler de güzel de bu başka güzel."

"Gerçekten bunu görünce aklıma sen geldin," dediğinde ellerimle üzerimdeki örtüyü sıkıştırdım. Utanınca kaçıp gitmek isteyen yanımı zorlukla o sandalyede tutup ona baktım.

"Teşekkür ederim," dedim. Güldü. "Her zaman."

"Yapma, diyorum," dedim gözlerimi kısıp. "Sen de her zaman diyorsun."

ZERDALİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin