3.BÖLÜM:ZALİM

350 22 18
                                    

Güneş iyice tepeye çıkıp başımı yakmaya başlayınca gözlerimi kısarak başımı geriye, gölgeye, çektim. Hava mevsimine uymayarak hayli sıcaktı.

Telefonumun bildirim sesiyle onu aldım elime. Nasipsiz sitede madem cami yoktu, ben de bir program indirirdim telefona. Namaz vaktini hatırlatan bir uygulamaydı ve şu an öğle namazı için haber veriyordu.

Namaz belki de öte dünyayla aramızda bir pencereydi. O pencereden nefes alabiliyorduk, pencere kapalıysa sizin dünyanızdaki hava git gide azalıyordu ve boğuluyor gibi hissediyordunuz. Namaz duraktı, pencere kenarında dinlenmek ve yolculuğun berisi ve ötesi için dua etmekti. Namaz, aftı. Geçmiş için af, gelecek için duaydı.

Masanın üstündeki kitapları topladım. Kahvaltı sonrası terasa çıkmıştım. Teras da bu sitedeki penceremdi benim. Göğe en yakın yerdi.
Gıcırtılı bir ses duydum. Geldiğim kapıdan geliyordu ses.

"Zeynep!"

"Yeşim abla?"

Başını uzatmış bana bakan Yeşim ablaya gülümsedim. Eliyle gelmemi istedi.

Kitapları kucakladım ve ona doğru gittim.

"Hayırdır?"

"Nil geldi," dedi elimdeki kitapları alırken. Merdivenden inip karşısında durdum. "Seni görmek için geldi. Sanırım sevdi seni."

Gülümsedim.

"Nerede şimdi?" dedim odadan çıkarken. Koridordaki merdiven başındayken onun sesini duydum.

"Aşağıda."

Yeşim ablanın elindeki kitapları alıp başımı salladım.

"Sen in, ben kitapları koyup geliyorum."

Topuklu ayakkabılarının gürültülü sesiyle indi aşağıya. Ben de odama geçtim. Kitapları masaya koydum ve namaz için hazırlandım. Nil bir süre bekleyebilirdi.

Yaklaşık yirmi dakika sonra seccadeyi çekmeceye koyup kapı önündeki ayakkabıları giydim. Odamda ayakkabıya yer yoktu ama evin diğer kısımlarında ayakkabısız dolaşmıyordum. Herkes giyiyordu.

Aşağı kata indiğimde Nil'i, Hediye ablanın yanında sarma yerken buldum. İştahı açıktı ama kilo almıyordu. Gül gibi nasipliydi.

"Zeynep abla, nerede kaldın? Üç kilo aldım seni beklerken."

"Hiç belli olmuyor, Allah Allah..."

Gülümsedi kocaman.

"Ders çalışman gerektiğini biliyorum ama duydum ki kahvaltıdan beri çalışıyormuşsun. Ben de dedim ki, bu sıcakta ders çalışmaz, biraz nefes alsın."

"Ne yapmak istiyorsun?"

Karşısındaki sandalyeye oturup tabağındaki sarmadan aldım bir tane. İncecik ve oldukça lezzetliydi.

"Bahçeye inelim mi? Çardak gölgede kaldı şu an."

Lokmamı çiğnerken ağır ağır başımı salladım.

"İkindi vaktine kadar oturalım biraz, tamam."

Nil gülerek göz kırptı.

"Hediye abla, sen bol yapmışsındır sarmayı. Aşağıya götüreyim mi bir tabak?"

Hediye abla bir şey demeden dolaptan bir tabak çıkardı. Ocaktaki tencerenin kapağını açıp o tabağa sarmadan koymaya başlayınca Nil, onu izlemekten vaz geçip bana döndü.

"Ağabeyim var aşağıda," dedi tepkimi bekler gibi. "Bir de Yılmaz amca. Sorun olur mu?"

"Hayır," dedim. Yanımda Nil vardı, yalnız değildim. "Sorun yok."

ZERDALİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin