29. BÖLÜM- ÇİÇEKLER, MÜZİK VE ANKARA

80 7 6
                                    

Herkese yeniden merhaba! Uzun bir aradan sonra buradayım ve umuyorum ki bir daha böyle uzun bir ara vermeyeceğim. Keyifli okumalar~



Zeynep'ten~

Rüzgar yüzünden uçuşan şalımı kabanımın altına sıkıltırdığım sırada telefonum çalındı. Kaşlarım istemsizce çatılırken çantamı çapraz takıp telefonumu çıkardım cebimden. Hamiyet teyze arıyordu.

"Alo?"

"Nerede kaldın Zeynep?"

"Metro durağından az evvel ayrıldım," dedim. "Çok az kaldı. Marketlere yaklaştım. Almamı istediğin bir şey var mı Hamiyet teyze?"

"Ay yok kızım," dedi sevecenlikle. "Eksik falan da yok. Seni bekliyoruz."

"Geliyorum Hamiyet teyze. Beş dakika sürmez."

"Tamam kızım, dikkatli gel."

Telefonu çantama atıp hızlandım. Hamiyet teyze ben Ankara'ya taşındığım günden beri belki binlerce kez çağırmıştı beni. Bazen kıramayıp gidiyordum evlerine ama onlara yük olmak istemiyordum. Onlar her ne kadar yük olmadığımı söyleseler de ben şimdiye dek bulunduğum her yerde öyle hissettiğimi için... Kalbimi kolayca ikna edemiyordum işte.

Evlerine hayli yaklaştığımda şükrettim. Bugün hava kapalıydı, çok şiddetli rüzgar da vardı.

Kapıya vardığımda şifrelerini bildiğimden dış kapıyı açtım beklemeden. Merdivenlere yönelip hızlı adımlarla üç kat çıktım. Mor renkli kapılarına vardığımda derin nefesler aldım. Kapıyı çaldım.

İçeriden birkaç kişinin sesini duysam da tam kestiremedim sahiplerini ama sanıyorum ki Hamiyet teyze ve İsmail amcaydı. Belki de kapıyı kim açacak diye konuşuyorlardı.

Kapı açıldığı an gülümseyerek kapıya döndüm. Gülümseyen dudaklarım şokla yuvarlak bir şekle dönüverdi.

"Ç-Çağan?"

"Hoş geldin!"

Halime gülerek göz kırptığında kendime geldim.

"Hoş buldum da... Seni beklemiyordum."

"Ben de aksine," dedi yol gösterip. "Seni bekliyordum Zeynep."

"Öyle mi?"

"Hep."

Amanın, dilinin ayarı hayli bozulmuştu.

"Geldin mi Zeynep'im?"

Mutfaktan çıkıp salona yürüyen Hamiyet teyze cevabımı beklemeden gözden kaybolduysa da cevap verdim. "Geldim, evet."

Kabanımı elimden alıp askıya asan Çağan bana döndü merakla.

"Poşette ne var?"

"Ne?"

"Poşette?"

Az evvel yere bıraktığım poşete bakıyordu.

"İçinde kurabiye vardı. Çayla içebiliriz diye düşünmüştüm."

"Çok iyi düşünmüşsün, sen mi yaptın?"

Poşeti alıp önden yürümeye başladığında kendime gelmeye çalışarak ardından yürüdüm.

"Ben yaptım, evet. Ben salona geçmeden önce lavaboya gidebilir miyim?"

"Elbette, sağda."

"Geliyorum hemen."

"Bekliyorum."

Her bir kelimesinde tuhaf bir tını mı vardı yoksa ben kendim mi uyduruyordum bunu? 'Bekliyorum' cümlesi bile söylenmemiş belki binlerce söz içeriyor gibi geliyordu.

ZERDALİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin