Betül'den~
Kapadığımı sandıkları gözlerimin azıcık ucundan, dikiz aynasına yansıyan yüzünün sağ tarafını izliyordum. Biraz sonra vedalaşacaktım ve belki de ölene dek bir daha onu göremeyecektim. Birazcık izlesem onu... Allah kızar mıydı bana? Son kez görmezden gelemez miydi peki günahımı?
Kabul ediyorum, çok iyi bir insan olmadım hiç. Ama birinin canını bilerek de yakmadım, ne insanın ne de başka canlının. Bu... Affedilmeye değer yapar mı beni?Kalp kırmayı, Kabe yıkmak gibi bildim ben. Babaannem böyle demişti. Zaten gece yastığa başımı koyunca rahatça uykuya dalamazdım birinin kalbini kırmışsam. Kendimi affedemezdim, yemek yemeyerek kendimi cezalandırırdım. Her gece... Babama o gün neler yaptığımı anlatırken diyemezdim kalp kırdığımı... Baba... Sen de affet. Bugün kendi kalbimi kıracağım.
Yakışıklı yüzünü hafif kasarak arabayı yanaştırdığında Zeynep'e beni uyandırmasını söyledi. Oysa onu son kez izliyor olduğumu bilip uyuyamayacak kadar çok sevdim onu ben. O bunu bilmedi. O içimi bilmedi.
Uyandığımı ve onunla konuşmak istediğimi söylediğimde güzelim yeşil gözleri bir anlığına bana baktı aynadan. Göz göze geldiğini taşa çeviren bir Medusa'ymışım gibi hemen çekti gözlerini sonra. Tamam... Nedenini biliyordum. Zeynep'in Çağan saçını görecek korkusuyla kaçması, Volkan'ın bana bakmamak için çabalaması, Çağan'ın kendini rahatsız hissetmesi... Hepsinin nedenini seziyordum. Öyle yaratılmıştık. Bir sınır, bir çizgi vardı aramızda ama bu sınır ayırmak için değildi... İnandım. O sınıra ve benim iyiliğim için koyulduğuna...
Volkan okuldaki birçok arkadaşım gibi olsaydı... Benim dikkatimi böyle çeker miydi? Çok yakışıklıydı. Çok iyi kalpliydi. Gerektiğinde kızan bir ağabey gibi... Ama benim bir ağabeye ihtiyacım yoktu. Bir babaya ya da...
Allah'a binlerce kez şükür ki arkadaşlarıma benzemiyordu. Böylesi bir adam anca böyle bir çizgiyle korunurdu. Onun o güzel alnında yazılı olan eşi... O kadın ne çok şanslıydı. Kızmamak için gülümseyerek ona baktım. Vedayı gülerek yaparsam belki canım yanmazdı...
"Gidiyorum," dedim direkt lafa girerek. Kalbimde olan o ev... Yıkıldı. Benim yüzümden...
"İyi dinlen," dedi arkamdaki eve bir bakış atarak. "Tedbir amaçlı birkaç saat uyuma."
Amirim... Beni böyle düşünmek, çizilen o sınırı aşmak değil mi? Kızgın bakışların aşılan o çizgi için mi?
"Gidiyorum buradan," dedim. "Bu evden, bu şehirden ve... Senden."
Yeşil gözleri keskin bir bakışla gözlerime çarptığında yutkunup gülümsemeye çalıştım.
"Ne?"
Alnına düşen saçı çekti geriye doğru. Lekesiz yüzünde bir çizik farkettim o an. Kaşının üstünde, genelde saçıyla örtünen bir çizik... Ben olmasam da yakından bakan birinin farkedebileceği bir çizik.
"Gidiyorum işte," dedim. "Rahat bir nefes alabilirsin. Senden oldukça uzağa gidiyorum. Bir daha görmezsin bile beni."
"Nereye?"
"Seni ilgilendirmez," dedim. "Hep istediğin o sınırı çiziyorum ben de. Endişelenme. Kendime yenilip seni görmeye gelmeyeceğim. Hem ne demişler: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur."
"Ne demek bu Betül?"
"Yani... Gidiyorum. Olsa ki geri gelsem buraya... Annem için gelirim senin için değil. O yüzden... Yaşamalısın hayatını. Adımı bile unutmalısın ve belki de... Kendine çok güzel bir eş bulmalısın." Eş mi? Gülsüm gibi mi?
"Çok bir yer kapladığımı düşünmüyorum o yüzden kolayca unutabilirsin beni, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERDALİ
Teen Fiction"Sen geldin ve sorgulamaya başladım ben. 'Bu kız kim?' dedim kendi kendime. 'Neden böyle?' dedim. Sen geldin, Zeynep ve ben içimde garip bir hisle boğuşurken buldum kendimi. Hayatın nedenini, niçinini, nasılını sordum kendime." Burnunu çekip bakışla...