Çantamı omzuma takıp kapıdan apartman boşluğuna çıktım. Asansörü es geçip merdivene yöneldim. Yedi kat inecek bile olsam tek başıma asansöre binecek değilim.
Biraz bacak sızısıyla bahçeye çıkınca koca bir nefes verdim havaya. Sıcak nefesim, soğuk havayla kısa süreli ve gri renkli bir dansa tutuştu ama o dansı da izlemeden Yılmaz amcanın yanına gitmeye yeltendim. Gelmiş olabilir miydi?
"Yılmaz amca?" dedim çok da bağırmadan. Ses vermedi soruma.
"Demek daha gelmedin," diye mırıldandım ve yavaş adımlarla, oturup çay içtiğimiz çardağa geçtim.
Çantamı masaya koydum ve hırkamın önünü kapattım. Havalar şaşmıştı. Bir günde dört mevsimi yaşıyor gibiydik. Eh, düzeni de bozan bizdik.
Yılmaz amcanın özenle bakım yaptığı güllere baktım. Biraz nemli yapraklarıyla çok güzellerdi. Bahçe, hafif bir gül kokusuyla doluydu.
Derin bir nefes çektim göğsümü şişirerek.
Üstümdeki bu durgunluk hali sabah namazından beridir vardı. Annemle konuştuğumdan beridir... Öyle ki Zalime bile kızmış hissetmemiştim. Ama Yeşim ablaya da gülümsemedim. Uyumak istiyordum. Uzunca bir müddet uyumak...
Gözlerim bahçenin köşesindeki ağaca, aklım da dün İsmail amcayla konuştuklarımıza gitti. Ne ağacıydı?
Şahitlik ettiği neleri vardı?Ayağa kalktım. Yamuk birkaç adım attım ağaca doğru. Hiç meyvesi yoktu şimdi.
"Ne ağacısın?" dedim ona dokunarak. "Meyven neden yok? Bu mevsimde olmaz mı? Ben gitmeden bir meyve verebilirsin ama değil mi?"
Kafaya koymuştum, gidecektim. Üniversite kazanınca elbet gidecektim. Bu evden, bu siteden hatta bu şehirden...
"Zerdali."
Arkamı döndüm hızla. Elim göğsüme kapanırken ayaklarım beton zeminden kayıp toprağa bastı. Dengemi zor topladım.
Çağan'ın bana uzanmak için uzattığı elini görmezden gelip sordum.
"Ne?"
"Zerdali ağacı bu. Meyvesi yazın sonuna doğru olur. Kaçırdın."
Gözlerini yere indirdi ve bir süre bekledi. Sarı saçlarını eliyle geriye doğru itip bir adım yaklaştı.
"Gidecek misin?"
Kaşlarımı çattım. Rüyayı hatırladım ona bakarken. Gitme, diyecek miydi?
"Nereye gideceksin?"
"Uzağa," dedim çardağa yürürken. Bakışları gözlerimdeyken konuşamıyordum. "Bu evden uzağa."
"Ne kadar uzak? Yürüyecek mesafede mi?"
"Yürüyerek günlerini alır," dedim gidecek bir yer belirlememiş olmama rağmen. "Belki haftalarını."
"Bu şehirde mi?"
"Bilmem," dedim en son itiraf eder gibi. Çantamı omzuma aldım. "Henüz karar vermedim."
Başını salladı ağır ağır.
"Umarım yetişir meyvesi," dedi elini ceketinin cebine sokup. "Lezzetlidir."
"İnşallah," dedim. Yetişmesini isterdim.
Bir süre sustuk karşılıklı. O ağaca baktı ben ayaklarıma. Kenarı toprak olmuş ayakkabıma, bir de onun koca siyah ayakkabılarına.
"Günaydın, Çağan Bey!"
Selim ağabeyin sesini duyduğumda yerimde sıçradım. O beni görmüyordu duvardan muhakkak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERDALİ
Teen Fiction"Sen geldin ve sorgulamaya başladım ben. 'Bu kız kim?' dedim kendi kendime. 'Neden böyle?' dedim. Sen geldin, Zeynep ve ben içimde garip bir hisle boğuşurken buldum kendimi. Hayatın nedenini, niçinini, nasılını sordum kendime." Burnunu çekip bakışla...