Zeynep'ten~
Çökmüş gibi duran omuzlar. Kesik kesik, kendine reva görünmeyen nefesler. Dağılmış saçlar. Gördüğüne inanmaya meyilli ben.
Önümdeki krem rengi masadan gözlerimi ayırdığım birkaç saniyede Mert'te gördüğüm şeylerdi bunlar. Onun bakışları bana dönmüyordu hiç, ben de ona bakmak istemiyordum.
"Ege," dedim bir an önce konuşup gitmek için. "Senin yüzünde-"
"Çok pişmanım," dedi. "Benden gördü. Ben... Tedavi olacağım. Söz veriyorum."
"Sözlere karnım tok," dediğimde yüzüme umutla bakan gözleri doldu. "Sana inandığımı söylemeyeceğim. Hatta hiç güvenmiyorum. Ama... Çağan garip bir şekilde inanıyor sana. Onu öldürmeye çalışmana rağmen... Beni ilgilendirmez. Bu yüzden boşuna benimle konuşma. Çağan'dan, Ege'den, Neşe'den özür dile. Bende af sırası uzun biraz."
Ayağa kalkıp yarım bardağımı aldım masadan. Mert öne doğru atılıp siyah saçlarının altından bana baktı.
"Zeynep dinle beni," dedi. "Sana son bir şey söylemem gerek."
Beklemeye başladığımı görüp ayağa kalktı. Karşımda durdu.
"Her şey için pişmanım," dedi. "Özür dilemem gereken herkesten özür dileyeceğim. Ama... Çağan'a inandın, değil mi?"
"Ne alaka şimdi?"
"Onun gibiyim! Onunla aynı hatayı yaptım ben. Hatta daha azını... Birinin ölümüne sebep olmadım."
"Hala nefret ediyorsun," dedim üzeri çatlamış ellerine bakıp. "Çağan'dan nefret ediyorsun. Kardeşinin ölümünden onu sorumlu tutuyorsun."
"Sorumlu çünkü."
"Mert," dedim. "Nefret eden bir kalbin var ya göğsünde... Biliyorum, çok ağır o. Gittikçe ağırlaşıp boğacak seni. Biliyorum, bende de var ondan bir tane. Ben... O nefretin sebebini bildim de yapmadım onu hiç. Senin aksine... Sen... Şimdi kendinden de nefret edeceksin."
Mert karşımda bir enkaz gibi hafifçe sallandığında onu kırıyor ya da iyileştiriyordum. Bilmiyorum. Gerçekler bazen acı bir şurup gibi oluyor. Onları görüp iyileşmek de o şurubu reddedip hasta kalmak da bir tercih meselesi oluyor.
"Ben öldürmedim," dediğinde kendini ikna ediyor gibiydi. Beceremiyordu ama. Hiç. "Ben kimseyi öldürmedim."
"Öyle," dedim, sandalyedeki çantamı aldım. "İki kez teşebbüs ettin ama. Sana bir şey diyeceğim. Çağan hiç öldürmeye çalışmadı. Kurtaramadı sadece. Ama sen... Öldürmeye çalıştın. Bu... Ondan daha hatalı yapar seni."
"Sus," dedi birden. Zaten cümlem bitmek üzereydi. "Kes sesini Zeynep."
"Çağan'dan nefret etme," dedim son bir söz söylemek için. "Becerebiliyorsan... Kendinden de nefret etme."
Arkamı dönüp bize bakan birkaç çift gözden kaçmak ister gibi hızla adımladım kantini. Kantinden çıktığım gibi asansöre attım kendimi. Bir an önce çıkmak istiyordum bu hastaneden.
Zemin kata ulaşınca derin bir nefes aldım. Konuyla alakası olmayan benken neden meselenin tanığı, sanığı beni buluyor ya? Mahkemede hakim mi oldum ben?
"Biraz sabır ver Allah'ım bana, nolur."
Kapıdan çıkacakken merdivenin ilk basamağında sarı bir kafa gördüm.
"Ya ben ne yapacağım?" dedi ben yavaşça arkasından yaklaşırken ona. "Uf Allah'ım..."
"Ne bu isyankar tavır?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZERDALİ
Teen Fiction"Sen geldin ve sorgulamaya başladım ben. 'Bu kız kim?' dedim kendi kendime. 'Neden böyle?' dedim. Sen geldin, Zeynep ve ben içimde garip bir hisle boğuşurken buldum kendimi. Hayatın nedenini, niçinini, nasılını sordum kendime." Burnunu çekip bakışla...