Hayatın gerçekleri ile küçük yaşta tanışmış olmasına rağmen hayattan ümidini hiç kesmemiş bir kadın ile, hayata öfkeli bir adamın hikayesi.
Bu nazlı bir sevdanın hikayesi...
NAZLI & YUSUF
"Benim güzel, Nazlı çiçeğim.."
Ben bakmasaydım sana Ve sen öyle gülmeseydin bana Kim bilir ne kadar uzağa Bakmadan gidiyordum arkama ama
Aşk seni yazıyormuş Bilmeden kaderime kazıyormuş Hep seni çiziyormuş sayfalarca Sen gelmeden sevmeden
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Huzur...
Başımı yasladığım göğüs, saçlarımı okşayan parmaklar, İstanbul'un ışıltılı manzarası. İşte tüm bunlar huzuru getirmişti bana. Yuva gibi sıcacık olan göğse sokuldum biraz daha. Bir kedi gibi sinesinde saklı kalmak istiyordum. Hep saçlarımı okşasın, kokusu hep bu kadar yakınımda olsun istiyordum.
Kalp atışları çok güzeldi. Hiç duymadığım bir şarkıya bir anda tutulup kalmak gibiydi. Dilime dolanmış, bıkmadan söyleyeceğim bir şarkı... Hayranlık uyandırıcıydı her ritmi. Kalp atışlarını dinlemek bu saatten sonra en büyük alışkanlığım olacaktı.
Zaten yaşadıklarımın bana getirdiği takıntı mı bilmem garip durum vardı. Annemin, babamın hatta tüm sevdiklerimin kalp atışlarını dinlemişliğim çok vardı. Küçükken bu durumu yani kalp atışlarını kıyaslardım. Niye herkesin kalbi normalde benim ki anormal diye. Bu durum büyüdükçe yerini şükür etmeye çevirdi. Şükür ettim kalpleri sağlıklı çarpıyor diye. İçim hep rahatladı...
Ama kulağımın altındaki hızla çarpan kalbe karşı hissettiklerim daha önceki hislerden çok farklıydı. Hala daha rüyada gibiydim. Kısa sürede sanki her şey çok değişmişti. Aşık olmak, kalp atışlarına aşık olmak bana yabancı bir duyguydu. Saçımın her bir teline dokunan parmaklara hayran olmakta elbette. Bir küçük gamzeyi de es geçemem... Aslında tek tek saysam öyle çok hayran olduğum şey vardı ki. O yüzden bu hislerin daha önce yakınından bile geçmemiştim.
Huzurlu bir iç çektim. O sırada sessiz olan Yusuf saçlarımı okşamaya devam ederken konuştu. Sesi biraz hüzünlü, çokça tereddütlü, en çokta endişeliydi. "Çok küçükken mi başladı astımın? Çok kriz geçirir miydin?"
Sorusu ile beraber vücudum çok hafif gerildi. Bu konular ister istemez gerginleştiriyordu beni. Ama saniyeler içinde saçlarımı okşayan parmaklarla beraber gevşedim. Derin bir nefes alıp sorusunu yanıtladım.
"Çok fazla hatırlamıyorum ilk kriz ne zamandı. Doğduğumdan beri sıkıntılı bir çocukluk geçirmişim. Doğuştan yani. İşte aklım tam olarak etrafı kavramaya başladığı sıralar astım ilacını kullandığımı hatırlıyorum. Dört beş yaşlarında yani."