Karda yıldızların ve anıların arasında,, Ayak izlerini arıyorum,,
sonsuza kadar huzur içinde uyu diye dua ediyorum..
Burası bir rüyanın tam ortası...
Merhabalar efenim işte yine ben,, bu bölümü Paylaştığım bu güzel şarkıyla okuduğunuzda hoşunuza gideceğine inanıyorum..:) medyadakiler Eren ve Ayaz.. yazının sonunda görüşmek üzereee...:D
Ne kasvetli bir gece,
Duyduğum bu ezgi nereden geliyor böyle? Kabuslarımın giderek derinlerde kaybolduğunu hissediyorum. Sahi ben, ne zamandır kabus görüyordum?
Gözlerini açtığında Eren, henüz gece yarısıydı. Neden terlemişti böylesine? Derin bir iç çekti ve elini alnına götürdü. Daha sonra göğsüne kaydırarak yatağın içinde oturdu. Başını teras yönüne çevirdiğinde orasının kendi evi olmadığını fark etmesi uzun sürmedi. Ve onu gördü. Gecenin büyülü atmosferinde bir heyula gibi dikiliyordu Ayaz. Ay ışığı onun güzelliğini yansıtırken, rüzgar, uzun saçlarını doğuya savuruyordu. Üzerine giydiği, göğsüne dek açılmış, uzun krem gömleğinin etekleri saçlarıyla beraber dalgalanmaya başladığında, çıplak ayaklarından birini hafifçe kırmış elinde tuttuğu kadehine bakıyordu.
Sahi, ne düşünüyordu öyle? O gecenin çocuğuydu. Gecenin kasvetli, tehlikeli duygusuz bir yaratığı. Hayatını cehenneme çeviren saplantılı bir aşığı. Kendisine güzel bir kadın bulabilirdi. Kadınları sevdiğini biliyordu Eren, tıpkı kendisinin de sevdiği gibi. Böyle devam etmek canını yakıyordu. Seviyor muydu sahi? Bu çocukluk anısından başka bir şey olmayabilirdi. Biran için gözlerini kapadı. Ve ne zaman kapasa hiç peşini bırakmayan o kanlı anılar tekrar canlanırdı.
Yağmur hiç durmadan şiddetini hızlandırmaya devam ettiğinde babasının ayaklarının yanında onun ölü bedenine sıkıca sarılmış bekliyordu. Biran sonra duyduğu o ayak sesleri ve gri uzun saçlı adam da gelmişti. Lanet olası. O yapmıştı. Dişlerini sıkıp yumruklarını adama vurmaya çabaladığında karnına yediği sıkı bir tekmeyle yere babasının yanına yuvarlandı. Şimdi çamura bulanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül Saplantı (+18)
JugendliteraturGünahlar ateşe dönüştü diye aşk özgürlükten vazgeçer miydi? O halde hangi bedende olduğunun ne önemi vardı? Lakin önemliydi işte. Derler ki: Uçsuz bucaksız bu gökyüzünün altında her birimiz küçücük birer kum tanesiyiz. O kadar varız ve dah...