Evet, merabalar arkadaşlar, müthiş bir bölüm ve yine ben..:D bu bölüm biraz tutkulu oldu seveceksiniz bence..:P başlamadan sezen aksunun parçalarını dinleyerek okuyun bence zira ben onu dinlerken yazdım..:D bu arada üsttekiler Eren ve Ayaz, alttaki fotoğraf, Eren ve Timuçin efenim..:D şimdiden keyifli okumalar..:P
yorum ve votelerinizi eksik etmeyin ha.. yoksa yeni bölüm yazmam bak..:P
Gece, tüm perdelerini kaldırıp yerini günün ilk ışıklarına bırakıyordu yine. Gözlerini açmak istiyordu ama göreceği şeyin görmek istediği şey olduğundan emin olamıyordu. Hiç azalmadan artarak devam eden bir yangın sarıyordu bedenini. Bu derin saplantı tüketiyordu onu günden güne. Bu karanlık, korkunç bağ onu sürekli bir çıkmaza sürüklüyor ve durmadan oraya çekmeye devam ediyordu. Öyle ki bu ölümcül aşk onu sonsuza dek yavaş yavaş yutacaktı bunu biliyordu. Bu nefret ettiği adam onun tüm benliğini giderek daha fazla sarıyordu.
Sevginin ne olduğundan emin değildi ama nefretin ne olduğunu iyi biliyordu. Eğer herhangi bir şeyin tanımı yapılacak olsa Eren'İn seçeceği tek şey nefret olurdu.
Nihayet gözlerini açmış bu koca yatağın tavanına dikmişti gözlerini. Başını sağa çevirdiğinde yanındaki ölümcül varlık bir elini başının altına koymuş, onun yüzünü izliyordu.
"Yaralarına sebep olanları bulduğumda hiç de mutlu bir sonla karşılaşmayacaklar." Dedi birden. Başını çevirip aralık dudaklarıyla derin derin nefesler alırken yüzüne baktı Eren. O vakit, çatılı kaşları düzeldi ve usulca gülümsedi Ayaz. Parmaklarını uzatıp yaralı dudağını okşarken: "Dün gece yorulmadın mı? Neden bu kadar erken kalkıyorsun?" Diye sordu.
Arkasını dönüp kalkmak üzereyken: "Okula gitmem gerek." Dedi soğuk bir ifadeyle Eren.
"Biraz daha kal." Dedi Ayaz tutup arkasından sarılırken yüzünü omuzuna gömdü. Yavaş yavaş okşadıkça bedenini nefes alması giderek sıklaşmaya başladı. "Gittiğinde kokunu, dokunmadığım da sıcaklığını özlüyorum küçüğüm, yıllardır hiç bitmeyen bu tutku korkarım bir gün benim sonum olacak. Hiç azalmıyor. Yıllardır azalmadı. Seni tüketmiyorum ben, kendimi öldürüyorum yavaş yavaş. Bu çarpık saplantı beni tüketiyor. Yalnızca bedenin yetmiyor artık, ruhun da gerek bana, aşkla bakan gözlerin de. Sana bir başkasının dokunduğunu düşünmek beynimi uyuşturuyor. Elimde olsa yanımda kalman için seni sonsuza dek bağlardım. Korkuyorum, ellerimden uçup gitmen den. Bir kez daha seni görememekten korkuyorum."
Ayaz'ın sözleri adeta bir zehir gibi titreterek bedenini sarıyor ve kendisine hapsediyordu. Ama o kilit altında tutulmak istemiyordu. Özgür olmak istiyordu.
İstediğini sevebilmeyi, İstediği gibi yaşayabilmeyi arzuluyordu. Her gün ensesinde göremediği gözlerin takibinde olmaktan yorulmuştu. Ne zaman gölgelerden çıkıp kendisine geleceğini bilememekten, ona olan nefretinin her gün yeniden kabarmasından yorulmuştu. Geçmişte işlediği günahı, kendi günahıyla birleşerek asla geriye dönemeyeceği hatalar yapmasına neden olmuştu. Bu yüzden affedemiyordu onu. Ne ondan kaçabiliyor nede tutkularından kurtulabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül Saplantı (+18)
Teen FictionGünahlar ateşe dönüştü diye aşk özgürlükten vazgeçer miydi? O halde hangi bedende olduğunun ne önemi vardı? Lakin önemliydi işte. Derler ki: Uçsuz bucaksız bu gökyüzünün altında her birimiz küçücük birer kum tanesiyiz. O kadar varız ve dah...