Evvet merhabalar efenim..:)) Yine ben ve yine yeni bir bölümle daha karşınızdayım.. resimde ki Eren'imiz..:) Yine gönlüm karardı şarkısıyla ve yazımın yeni bölümüyle sizi yalnız bırakıyorum.. Aman efenim kimsenin gönlü kararmasın diyor ve kaçıyorum..:)))
Her birimiz,, bir gün yok oluşun var oluşuyla bütünleşeceği o mutlak anın gelip, bizi kavrulan ateşlere sürmesini yada o misk kokulu diyara götürmesini bekleriz. Gelecekten korkar yada planlar yaparız.
Peki ya yapılan her şeyin bir sonu yok mudur? O halde geleceği düşünmek havai bir çaba değil midir? Dün zaten yaşanmışsa, bugün için bir şeyler yapmak gerekmiyor mudur? Asıl yaşanacak bugünler bize bir gelecek bırakmayacak mıdır? O halde Eren, düşünmeli misin geleceği? Bir adım sonrasını bilmezken yinede düşünmen gerekli mi? Önemli olan bugünün mutluluğu değil mi? Bu sahte bile olsa. Şuan mutlu değil misin? Yarın hüznün kollarına kendini bırakacağını düşünmeden. O halde nedir hala seni düşündüren?Arzular şehvete dönüşüp, istemediği bir ateşin içine çekmişti ya hem kendini hem diğerlerini. İstesede istemese de, utansada artık önemi kalmamıştı hiçbirşeyin. Utanmalı mıydı? Ne kalmıştı ki geriye? Bakabileceği bir gelecek hayal edemez, geçmişte zaten yaşayamazdı. Elinde olan tek şey bugündü. Bugünü yarına bırakmadan yaşa Eren, nasılsa bu karanlığın bir sonu yoktu.
Gözleri kapalıydı. Vücudunda bir soğukluk hissettiğinde, kuzgunun sıcak bedenini aradı. Yavaşça gözlerini açarken yatağı yokladı ama hissedemedi onu. Gözlerini tamamen açtığında etrafına bakındı ama yoktu ortalarda. Nereye gitmiş olabilirdi? Kalkıp giyinirken seslendi fakat Timuçin'i etrafında yine göremeyince, terasa çıkıp bakışlarıyla kumsalı taradı. Fakat kimse görünmüyordu. Nerede olabilirdi Kuzgun? İçini bir kuşku kaplayınca koşarak dışarı çıktı Eren lakin arabası da kapıda yoktu. Biran dondu kaldı. Nefes almaya çalıştı. Pekala, tamam, sorun yok. Kendisini o allahın unuttuğu arazi üzerinde bırakıp gitmiş olamazdı değil mi? Derin bir nefes alırken saçlarını karıştırdı. Telefon, evet telefon etmeliydi. Hızla tekrar içeri girip telefonunu aradı. Ama tabi ya, yanında değildi. Barda kalmış olmalıydı. Ne yapacaktı? O deli kendisini burda bırakıp gidebilirdi. Evet bunu yapabilirdi onda böyle bir potasiyel vardı. Ama neden? Neden yapıyordu? Eren'in burada öylece kalacağını, oradan gidemeyeceğini mi zannediyordu? Tek başına yürüyerek yolu takip edemeyeceğini falan mı? Bu ne saçma bir düşünceydi. Giderdi elbet, ama böyle bir harekette bulunmasına ne luzum vardı? Günlerinide alsa dönebilirdi evine. İşte o vakit, gerçekten öldürebilirdi o lanet olası kurt adamı.
Biranda kapının önündeki çakıl taşlı yere oturdu. Bu kez farklı sanmıştı. Ne aptaldı. Nasıl farklı olacaktı ki? Adam kendisini istemediğini, hayallerindeki kadını beklediğini söyleyip durmuştu. Alay etmişti kendisiyle belkide. Onun asla hayal edemediği ve edemeyeceği bir kadını beklediğini vurgulamamış mıydı defalarca? Eğer öyleyse, o halde neden kendisini, kaçırıp hiç bilmediği bir yere getiriyor, neden onunla sevişip duruyordu. Ne istiyordu bu kurt adam, aklını kaçırmasını mı? Ne istiyordu bu iki canavarda kendisinden, neden bunu ona yapıp duruyorlardı. Neden nefes almasına müsaade etmiyorlardı. Nefes, nefes alması gerekiyordu. Ayağa kalktı ve yavaşça evin etrafını dolaşırken, arka tarafta ki dalgalı denizi gördü. Hiç kimsenin olmadığı kumsalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül Saplantı (+18)
Teen FictionGünahlar ateşe dönüştü diye aşk özgürlükten vazgeçer miydi? O halde hangi bedende olduğunun ne önemi vardı? Lakin önemliydi işte. Derler ki: Uçsuz bucaksız bu gökyüzünün altında her birimiz küçücük birer kum tanesiyiz. O kadar varız ve dah...