4.7

10K 541 67
                                    

26K... 🤍

[asu]

Evimizin önünde bekleyen arabaya sinirle binip kapısını inadına sertçe çarptım. Gözlerim çok geçmeden Feza'yı bulurken o yüzünü buruşturmuş, az önce çarptığım kapıya bakıyordu.

Arabasına da kıyamıyordu beyefendi.

"Bir yerlerin indi mi artık?"

Dikkatini arabanın kapısından çekmek amacıyla söylediğim sözler beni ısrarla almak istemesine yönelikti. Başarılı da olmuştum.

Gözlerini kapıdan çekip bana çevirdi. Bir şey söylemeden beni süzdüğünde kollarımı göğsümde bağlayıp ona gönderebildiğim en sinirli bakışlarımı göndermeye çalıştım.

"Etek giymişsin bugün."

"Giyemez miyim?"

Sorumu es geçti.

"Güzel olmuşsun."

Beklemediğim iltifatı karşısında ilk birkaç saniye öylece kalakalırken "Ben ne diyorum sen ne diyorsun ya," diye söylenip önüme döndüm.

Hemen yumuşama, kızım. İki üç iltifata kanma hemen...

Arabanın çalışma sesini işittiğimde gözlerimi pencereden dışarıya çevirdim. Hava bugün fazlasıyla kapalıydı ve ben kapalı havaları hep daha bir fazla seviyordum.

"Gelmeden önce bize sandviç aldım. Kahvaltı yapmamışsındır büyük ihtimalle."

Az önce çantamı arka koltuğa bırakırken pastane poşetini fark etmiştim zaten. Dediği gibi kahvaltı yapmamıştım ve o kahvaltı yapmayı sevmediğimi bildiği için bunu kendi lehine kullanmaktan geri kalmıyordu.

Böyle ufak düşüncelere tav olduğumu kesinlikle belli etmemeliydim...

"Şu an canım istemiyor."

Beni onaylayan bir şeyler mırıldandı. Başka da bir şey söylemeden arabayı kullanmaya devam etmişti. Benimle konuşmaya çalışıyordu ve benim onu kısa cevaplarla geçiştirmem içten içe onu kudurtuyordu. Bunu ağzının içinde bir şeyler gevelemesinden anlamak çok da zor değildi.

"Çıkışta da seni eve bırakayım mı?"

"Kızlarla planlarımız var. Dönüşte biz kendimiz döneriz."

Bir şeyler söylendi ama duyamadım. Meraklı gözükmemek için de sormamayı tercih ettim.

"Benim de işim var zaten."

"Ne işin var?"

Bir anda boş anıma gelmiş, ne işi olduğunu sormaktan kendimi alamamıştım. Lakin sorar sormaz anında pişman olmuştum bunu yaptığıma.

Feza gülüp "Bizim Tuğrul'un yanına uğrayacağım," diye açıklama yaptı. Ben de böylece yine bir yerlerine dövme yapacağını anlamıştım.

Tuğrul, onun dövmelerini yaptırdığı arkadaşının mekânıydı. Feza ilk başlarda dövmelerini ona yaptırsa da sonradan bir merakla kendisi de öğrenmeye çalışmıştı ve kendi dövmelerini yapa yapa bu işte kendisini belirli bir seviyede geliştirmeyi başarmıştı.

Bazı zamanlarda işleri yoğun olunca yardım maksadıyla, bazı zamanlarda da kendisine dövme yapmak maksadıyla uğruyordu arkadaşının mekânına.

"Senin ne işin var?"

Arabayı farklı bir yola sokup ilerlemeye devam ederken benim ona sormamdan cesaret alarak o da bana soruyordu. Konuşmayı devam ettirmeye çalıştığının farkındaydım. Hatta şu an farklı bir yola girerek kasıtlı olarak yolu uzattığının da farkındaydım.

"Kızlarla her zamanki şeyler işte."

Araba kırmızı ışıkta durduğunda gözleri beni buldu. Söylediklerimin üzerinde çok durmadan öylece bana bakarken 'ne var?' gibisinden kafamı iki yana salladım. Gülümseyip tekrardan yola odaklandığında yanan ışıkla beraber arabayı da harekete geçirmişti.

Bir süre ikimizden de ses çıkmadı. Ben akıp giden yolu izliyordum, Feza da pür dikkat arabayı kullanıyordu.

Kafamı arkaya yaslayıp koltukta rahat bir pozisyon aldığımda okula gidene kadar biraz olsun gözlerimi dinlendirmeyi düşündüm. Lakin bu düşüncem Feza'nın bir elini bacağımda hisseder hissetmez yerle bir olmuştu.

Camdan dışarıyı seyreden gözlerim anında onu bulurken "Feza, ne yapıyorsun?" diye sordum şaşkınlıka. O ise beni umursamadan elinin baskısını devam ettirmişti.

Birkaç parmağına taktığı yüzüklü elleri siyah külotlu çorabımın üzerinden bacağımı okşarken nefesimi tuttum.

"Kaza yapacaksın. Çek şu elini!"

Sanki bana inatmış gibi tekrardan kırmızı ışığa denk gelmemizle onun yüzündeki memnun ifadeyi tahmin etmek oldukça kolaydı.

Eli eteğimin altından usulca içeriye sızdığında yüzüklerinin soğukluğuyla içim titredi. Elimi onun elinin üzerine yerleştirip engel olmaya çalıştım fakat onun elinin çok yanlış bir yere temas etmesiyle işleri iyice sarpa sarmaktan başka bir şey yaptığım yoktu.

Hızla elimi çekip bacaklarımı kendime doğru bastırdım ve "Feza!" diye sinirle çığırdım. O ise gülüp "Efendim?" demişti benim aksime keyifli çıkan sesiyle.

Beni etkilediğinin farkındaydı ve bu durum onu eğlendiriyordu.

Elini gezindiği yerden geri çekti fakat üzerimdeki dokunuşları yok olmamıştı. Bu sefer de elinin hareketi dizlerime doğru yönelmişti. Parmaklarının ucuyla bir ileri bir geri hareket ederken dudaklarını araladı.

"Sana sarılmayı, öpmeyi, dokunmayı... karşımda etkilendiğini belli etmemek için kıvranışını, sana ait olan her şeyi ne kadar çok özlediğimi tahmin bile edemezsin Asu."

Gözlerindeki yoğun ifadeyle bana bakarken fark ettiğim detayla şu anın etkisi altında kurtulmaya çalışarak "Y-yeşil yandı," diye zorlukla mırıldandım.

Neyse ki o da daha fazla üstelememiş, arabayı hareket ettirmişti. Bense gözlerinin odağından kurtulmanın rahatlığıyla derin bir nefes vermiştim.

Benimle resmen eğleniyordu. Sanki ondan tek etkilenen benmişim gibi davranıyordu. Toyluğumu fırsat bilip beni etkisi altına almaktan asla gocunmuyordu. Ama ben de ondan bunun acısını çok iyi çıkarırdım.

Feza'nın bilmediği bir şey varsa o da çok pis savaştığımdı.

az vote atın namıssızlar ben böyle sürekli hatırlatmayınca bölüm 100 voteyi geçmiyo :(

bu öykü simsiyah ve kimsenin de keyfi yok ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin