[asu]
"Odaklanmıyorsun Feza! Sen böyle yaparsan nasıl derslerden geçeceksin?"
Konuşur konuşmaz etraftaki birkaç kişinin sinirli bakışlarına maruz kaldığımda bir an için kütüphanede olduğumuzu unutmuştum. Gözlerimi mahcubiyetle kaçırarak sakinleşmeye çalıştım. O sırada ise Feza'nın bağırışı ulaşmıştı kulağıma.
"Ne bakıyorsunuz oğlum?! Ders çalışıyoruz şurda."
Onun etrafımızdaki insanlara yönelik söyledikleriyle birlikte birkaç kişi kitaplarını toplayıp kalkıp gitmişti. Böylece bizim oturduğumuz kısımda sadece biz kalmıştık. Şimdi istediği kadar sesli hareket edebilirdi!
Feza insanları gram umursamadan önündeki notları karıştırmaya devam ettiğinde onu ders çalışmaya nasıl ikna edebilirim karar vermeye çalışıyordum. Bu gidişle boşuna buraya gelmiş olacaktık çünkü.
Yaklaşık olarak 2 saattir okulun kütüphanesindeydik ama o ya acıktığını bahane edip kafeteryaya gidiyor ya da telefonuyla ilgileniyordu. Bense kendi ders notlarımı halletmiş, Feza'yı aldığımız notlarla çalışmaya zorluyordum.
"Yemek yemeye mi gitsek Asu?"
"Daha bir saat önce iki tane bütün tost yedin. Ne yemeği ya?"
"Ders çalışmak acıktırdı kızım."
"Senin ders çalışmaktan kastın notlara öylesine göz gezdirmek. Bizim yüzümüzden insanlar da rahatsız oldu. Kendin çalışmıyorsun madem niye milletin çalışmasına da engel oluyorsun?"
Benim söylenmelerime karşılık bir şey söylemeden eline telefonunu aldığında oflayıp elinden çekip aldım telefonu. Ardından "O notları okumadıktan sonra telefon bakmak yasak sana!" dedim itiraz istemeyen bir sesle.
Onun kendi kendisine küfür mırıldandığını işittim fakat duymazlıktan geldim. Önündeki not kağıtlarını alıp onun karıştırdığı sayfaları düzelttim ve önüne bıraktım.
"Şu konulara çalışman için ne yapmam gerekiyor? Söyle, ne istersen onu yapacağım. Yeter ki çalış artık!"
Kafasını yasladığı sıradan kaldırdığında bir notlara bir bana baktı. Ardından "Ne istersem?" diye sorgular bir ifadeyle sordu. Ben de anında cevap vermiştim ona.
"Ne anladıysan o işte."
Yüzünde keyifli bir gülümseme oluştuğunda "Benim istediğim bir şey var ama... onun için erken yani," dedi. Kaşlarım çatılırken umursamaz gibi gözükmeye çalıştım ve "Neden erken?" diye karşılık verdim merakıma yenik düşerek.
"Önce mezun olmam lazım."
Gerginlikle dudağımı dişledim. Onun ısrarla bakışlarını üzerimden çekmemesine karşılık ben göz göze gelmemek amacıyla önümdeki kalemlerle oynuyordum.
"Mezun olman için de şu konuları öğrenmen gerekiyor."
"Orası öyle."
"Benden istediğin şey... eğer kabul edersem çalışacak mısın?"
"Kabul etmene gerek yok. Senin de istediğin bir şey zaten."
Kaşlarım bu sefer de şaşkınlıkla aralandı. Ne demeye çalışıyordu, ne ima ediyordu bilmiyordum ama aklıma gelen şeyler hiç de masum değildi.
"Neymiş o benim de istediğim şey? Üstü kapalı konuşmasana!"
Güldü. Oturduğum sandalyenin alt kısmından tutarak kendisine doğru yaklaştırdığında saniyeler içersinde yüzlerimiz arasındaki mesafe kapanmıştı.
Feza bir elini kaldırıp önüme gelen saç tutamını geriye attı ve "Yaz tatilinde Roma'ya gitmek istemiyor muydun? Ben de seninle birlikte gitmek istiyorum. Ama önce okulun bitmesi gerek. Şu an erken yani," dedi yüzündeki çokbilmiş gülümsemeyle.
Benim yanlış anladığımı fark etmiş olmalıydı ve şu anda da bu durumun keyfini çıkarıyordu. Lakin buna izin vermeye hiç niyetli değildim.
"Hmm. Ben çok daha farklı bir şeyler istersin diye düşünmüştüm."
Yüzündeki eğlenen ifadeyi sildi. Hâlâ daha yanağımda duran elini boynuma indirdi ve yavaşça okşarken kulağıma eğildi.
"Seninle olmak istediğimi zaten bildiğini sanıyordum. Ama bunun için benim isteğimin önemi yok. Senin ne istediğin önemli."
Kulağıma fısıltı şeklinde söyledikleri vücudumda kısa çaplı bir titremeye neden olmuştu. Hiçbir şey söyleyemeden öylece dururken dudaklarını boynumda hissettim. Dişlerinin arasına aldığı etimi ısırdığını fark ettiğimde hızla yaşadığım andan sıyrılarak kendime geldim.
Endişeyle bakışlarımı etrafta gezdirdim. Kimsenin bizi göremeyecek olduğundan emin olsam da "Feza! Kütüphanedeyiz," diye onu uyarmaktan geri kalmamıştım. Ondan da cevap gecikmemişti.
"Farkındayım."
"Bana hiç öyle gelmedi nedense..."
Bir eliyle boynumu hafifçe tutarken diğer eli de belimde yerini aldı. Boynumdaki dudaklarının baskısı çok geçmeden yok olduğunda elini de eş zamanlı olarak az önce ısırdığı yerde hissetmiştim. Baş parmağıyla ısırdığı yeri hafifçe okşadıktan sonra geri çekildi ve memnunca gülümsedi.
Ben hâlâ daha anın etkisinden çıkamazken üzerimdeki ellerinin baskısı usulca yok oldu. Onun geri çekilmesiyle birlikte benim de elim istemsizce boynuma ulaşmış, sızısını yeni yeni hissettiğim yere parmaklarımla dokunmuştum.
"Çalışalım mı artık? Karşılığında belki sen de benim boynumda iz bırakırsın, ne dersin bebeğim? Ne istiyorsam yapacağımı söylemiştin sonuçta," dedi yarı alaylı çıkan sesiyle.
Aklımı allak bullak etmişti âdeta.
"Eğer sana sorduğum tüm soruları doğru cevaplarsan istediğini yaparım. Biliyorsun, borçlu kalmayı sevmem."
"Bilmez miyim... Anlaştık o zaman güzellik."
Gülümseyerek önüne döndü ve notları önüne çekti. Ardından derin bir nefes alıp önündeki çıktı kağıtlarını okumaya başladı.
Bu çocuk beni daha fazla şaşırtamaz dediğim her an daha çok şaşırıyordum resmen. Saatlerce ders çalışmamak için boş boş oyalanmıştı ama istediği şeyi yapacağımı söylediğim anda notlarına tüm odağını vererek çalışmaya başlamıştı.
Feza gerçekten iflah olmazdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu öykü simsiyah ve kimsenin de keyfi yok ✓
Teen Fiction[texting] asu: kim? asu: en azından bana kim olduğunu söyle asu: o gece gittiğin mekandaki kızlardan birisiyle mi aldatıyorsun beni? asu: ya da okuldan mı? asu: tanıyor muyum ben? asu: daha mı güzel benden? asu: benim asla sunamayacağım şeyleri mi s...