Çok Güzelsin

433 45 24
                                    

Büyük babamların evinden çıkıp Siraç'ın arabasına doğru yürürken telefonum tekrar çalmaya başlamıştı.

"Kim?" dediğinde telefonu cebimden çıkartıp ona gösterdim. Merih'in aradığını gördüğünde gülerek "Sakın yanında olduğumu söyleme," dediğinde kaşlarımı hafifçe çattım.

"Neden?"

"İkizinin kıskanç tavrına maruz kalmak istemiyorum." Dediğinde gülmesine eşlik ettim.

"O hep öyleydi. Sana özel değil yani," diyerek telefonu açtım. Açmam ile Merih'in bağırması bir olmuştu.

"Mira! O telefon neden geç açıldı! Neredesin sen?"

"Sana da merhaba ikiz." Dediğimde sakin kalmaya çalışarak "Neredesin? Yanına birisi mi var? Boralar ne saçmalıyor?" dediğinde onun olaylardan haberi olmadığını anlamıştım.

"Merih eve geldiğim zaman anlatsam olur mu?"

"Yanında birisi mi var? Onun yüzünden mi konuşamıyorsun? Tehlike de misin?" dediğinde derin bir nefes aldım. Siraç bu halime sessizce gülerek arabanın kapısını açmıştı.

"Hayır, tehlike de değilim. Birazdan da evde olacağım." Dediğimde sakinleştiğini hissetmiştim.

"Peki, dikkatli gel." Diyerek telefonu kapattığında Siraç kahkahasını patlatmıştı.

"Niye gülüyorsun?"

"Resmen abin gibi hesap sordu." Dediğinde sesimi çıkartmamıştım. Merih hep böyleydi.

"Ne yazık ki sana hak veriyorum. Merih hep böyle çocukluğumuzdan beri tetik üzerinde ve hesap sorma konusuna gelirsek de, beş dakika benden önce doğduğundan kendisini abi olarak ilan ediyor." Dediğimde arabayı sağa kısarak yüzüme kısa bir bakış attı.

"Merih senden beş dakikalığına büyük mü?"

"Evet ve bununla böbürlenmekte üstüne kimseyi tanımama. Ah Ege amcam dışında." Dediğimde anlamayarak yüzüme baktı.

"Geçmişte aynısını anneme oda yaparmış sanırım genlerden bulaşıyor." Diye gülerek elimi havada sallamıştım. Siraç yüzüme kısa bir saniyeliğine baktıktan sonra arabayı tekrar sağa kırarak durdurmuştu. Nerede olduğumuza baktığımda sahildeydi. Ama eve gidiyordum?

"Neden burada durduk?" dediğimde sesimi çıkartmayarak arabadan inmişti. Ona ne olmuştu. Yüzü aniden düşmüştü. Eşyalarımı araba da bırakarak onun yanına doğru yürümeye başladım.

"Siraç?" diyerek peşinden giderken o sözlerime aldırış etmeyerek denize doğru yürüyordu. Denizin dibinde durduktan sonra gözlerini gözlerime çevirdi. Ve elini uzatarak kafasını hafifçe yana eğdi.

"Gel." Diyerek fısıldadığında tereddüt ederek yanına doğru yürüdüm ve havada asılı kalan elini tuttum. Deniz gibi masmavi gözleri benim çimen yeşili gözlerimi kaplarken, buz gibi soğuk ellerim onun cehennemi andıran sıcak elleri ile kenetlendiği an hızla beni kendine çekmişti. Sırtım onun göğsüne çarptığında derin bir nefes almıştım. Kulağıma doğru eğilerek fısıldamaya başladı.

"Gözlerini kapat..." dediğinde söylediklerini yapmaya başladım.

"Ne duyuyorsun?" dediğinde çevreyi dinlemeye başladım. Kulağıma kıyıya vuran dalga sesleri ilişmeye başladı. Hafif esen rüzgârın uğultusu dolmaya başlamıştı. Rüzgâr sayesinde hareket eden çalıların, kuşların kısaca doğanın sesini kulağıma doluyordu. Ama doğa ana dışında başka bir şey de kulağıma doluyordu. Gülümseyerek;

"Kalbinin hızla atışını duyabiliyorum. Bana bu kadar yakın olmak kalbinin teklemesini sağlıyor?" Dediğimde o güzel kahkahası da kulaklarıma ilişmişti.

Melez Kız / Kanlı AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin