Tetiklenen Lanet

364 42 31
                                    

Karanlık... Zifiri karanlığın içindeydim. Nereye gittiğimi bilmiyordum nerde olduğumu da bilmiyordum. Tek bildiğim başımda keskin bir ağrı ve sonsuzluğu andıran ağaçlar... Uzun bir süredir yürüyordum ama ne Siraç nede Merih'ten bir iz, ses hiç biri yoktu. Sanki koskoca ormanda sadece ben ve milyonlarca ağaç vardı.

Karanlık peşimden gelmeye devam ederken ağaçların ilerisinde birisinin sesini ve kokusunu hisseder olmuştum. Ama bana çok uzaktalardı. Sesler çok uzaktan geliyordu.

"Yavru Ceylan!"

"İkiz!"

"Neredesin Mira!"

Onların sesiydi. Sonunda onları bulmuştum ya da onlar beni bulmuşlardı. Ağaçlara tutunarak onların bulunduğu yere doğru yürümeye çalışıyordum.

"Buradayım." Diyerek kurumuş dudaklarımı aralamıştım. Ama sesimi benden başka hiç kimse duymuyordu. Çünkü sesim fısıltı gibi çıkıyordu. Kendimi zorlasam da sesimi yükseltemiyordum. Boğazımda oluşan acı ile bağırmayı bırakıp derin nefesler alarak öksürmeye başladım. Ağzımda tuhaf bir tat hissetmeye başladığımda korkum bedenimi ele geçirmişti. Kanımda tuhaflık hatta başımda ki ağrı gittikçe artmaya başlamıştı. Gözlerim sanki yerlerinden çıkacakmış gibiydi. Dengemi sağlayamadan dizlerimin üzerine kapaklandım. Melez yüzümün benden bağımsız bir şekilde ortaya çıktığını hissedebiliyordum. Neler oluyor bana?

"Mira!"

Tepemde duyduğum sesle başımı kaldırmam ve karanlığın içinden kopmam dakikalar içinde olmuştu. Gözlerime vuran gün ışığı ile kendime gelememiştim. Elimle güneşi siper ederken neler olduğunu anlamaya çalıştım. Siraç, Merih ve diğerleri bana korkmuş gözlerle bakıyordu. Yerimden doğrulduğum zaman boş gözlerle hepsinin yüzüne baktım. Ama hiç birinden çıt çıkmıyordu. En sonunda pes ederek ellerimi yere koydum ve destek alarak kalkmaya çalıştım. Ama o an gördüğüm şeyle dona kalmıştım. Ellerim hızla yerden çekerek sağ sola çevirdim.

Kan vardı...

Korkarak üzerime baktığım zaman okul formam kan içinde olduğunu görmüştüm. Sertçe yutkundum... İşte o an her şey gözlerimin önünde canlanmıştı. Bulanık olan zihnim anında gerçekleri yüzüme vurmuştu. Siraçlarla koşuyordum, kan ihtiyacım devreye girmişti, insan kokusu, kaçmak... Ve en sonunda bayılmıştım. Ama bunların içinde bir şey eksikti.

Hayır...Hayır...Hayır!

Dolan gözlerimle ona baktım. Mavi gözleri korku ve endişeli şekilde yüzüme bakıyordu. Zihnimden geçenleri anlamıştı ki kana boyanmış ellerimi tuttu.

"Yapmadım..." diyerek konuşmaya çalıştım ama korkum buna izin vermedi. Sesimi anında kesmişti. Siraç üzülerek yüzüme baktıktan sonra bakışlarını arkama çevirmişti. Hayır bakamam! Bakamam!

"Sevgilim..." dediği an elimi elinden çekerek dudaklarını kapattım.

"Lütfen yapmadığımı söyle..." diyebilmiştim. Ama o elimi dudaklarından çekerek kafasını aşağı eğmişti ve bir hışımla yerinden kalkarak arkasını dönmüştü. Korkak bakışlarımı hepsinin yüzünde gezindirdim en sonunda Merih' de durduğunda aynı benim gibi gözleri dolmuştu. Şuan ağlama hissi onda yoktu. Korkumu hissettiği için gözleri doluydu.

"İkizim korkmana gerek yok." Diyerek hizama indiğinde başımı iki yana sallayarak kendimi geriye itmiştim. Elime temas eden bir soğukluk hissettiğimde dona kalmıştım. Korkak bakışlarımı omzuma çevirmiştim ama görmüş olduğum yarım görüntü bile beni bitirmeye yetmişti. Boğazını par-parçalamıştım.

"Yapmışım!" diye titrek ve ağlamalı bir ses çıkarttığım an Merih yüzümü tutarak ona bakmamı sağladı.

"Bakma, bakma. Bu normal bir şey ikiz."

Melez Kız / Kanlı AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin