Soğuk morgda, önünde duran cesedi baştan aşağı inceledi. Kış ayının başlarında iç çamaşırlarıyla yaşadığı kasabaya on beş dakikalık yürüme mesafesindeki bir gölde bulunmuştu. Otopsi yapılmıştı ancak sonuç yoktu. Kayıtlara intihar olarak geçmişti ancak o bunun yanlış olduğunu biliyordu. O, Alexis Light Black. Kasabaya yeni atanmıştı ve aldığı ilk davaydı. Neredeyse herkes bunun bir intihar olduğunu düşünüyordu ama o şüpheliydi. Yerinden bile kalkmayan bir şefin, kızın intihar ettiğini düşünmesi onu öfkelendirmişti.
Yerinden kalktı, otopsi raporunu aldı ve binadan çıkıp arabasına bindi. Bildiği kadarıyla kızın öldürüldüğüne inanan birkaç kişi hala olay yerini inceliyor ve zarar görmesini engelliyordu. Yaklaşık iki dakika içinde olay yerine ulaştı ve raporu da yanına alarak arabadan indi. Ağaçlık alanda kısa bir yürüyüşün ardından bir yokuşa ve yokuşun altındaki göle ulaştı. Göle yaklaştıkça ağaçların arasından ona bakan iki insanı fark etti. Bu iki kişiyi daha önce görmüştü. İsimleri: Hange Zoe ve Levi Ackerman'dı. İkili ona doğru yürümeye başladığında, olay yerine gelmiş ve onları beklemişti.
"İyi akşamlar efendim, ben Alexis Black." Boşta olan elini kadına uzattı ve el sıkıştılar. Daha sonra adama döndü ve aynı şekilde ona da elini uzattı ancak adam sadece iğneleyici bakışlar atmakla yetindi. Yine de bir süre daha elini havada tutunca adam pes etti ve elini sıktı. "Aynı büroda çalışıyoruz." Yüzünde küçük ve güven veren bir tebessüm vardı.
"Evet, hatırladım. Yeni gelmiştin değil mi?" Kadının sesi heyecanlı ve gergin çıkıyordu. Alexis başını aşağı yukarı salladı. "Sanırım bu senin davan. Biraz burnumuzu soktuk sanırım." Yüzünde gülümseme oluştu.
"Sorun değil, efendim." Alexis ciddileşti ve cesedin bulunduğu yere baktı. "Ne düşünüyorsunuz?" Adam derin bir nefes verdi.
"Asıl siz ne düşünüyorsunuz bayan Black? Burada olduğunuza göre kızın intihar ettiğine inanmıyor olmalısınız." Alexis hızla kafasını çevirdi ve sakin yüz ifadesiyle Levi'a baktı.
"O zaman sizde intihar ettiğini düşünmüyorsunuz." Tekrar önüne döndü ve suya yaklaştı. Kızın sağ bileyin de ölmeden önce yapılmış yara izleri vardı yani bıçakta buralarda olmalıydı. "Açıkçası pek emin değilim, sadece bir şüphe." Çömeldi ve göz hizasında etrafa bakmaya başladı. "Garip,"
"Garip olan ne?" diye sordu Hange.
"Bileklerini kestiği alet yok." Doğruldu ve biraz daha uzak yerlere bakmaya başladı. O sırada arkasındaki iki kişi dikkatle onu izliyordu. "İntihar aletinin olduğu söylenmişti ancak suda pek kanda yok." Biraz daha düşündükten sonra daha kısık ama herkesin duyabileceği bir ses tonuyla konuştu. "Gerçi yayılmış olabilir ama hiçbir şey bulunamadı. Göle bağlı bir kanalda yok." Kafasını kaldırdı ve ikiliye baktı. "Yok değil mi?" Levi başını iki yana salladı.
Tekrar ikilinin karşısına geçti ve soruyu yanıtlamak için dudaklarını araladı. "Az önce kafamdaki birbiriyle çakışan 9 teoriden hangisinin daha gerçek olabileceğini düşünüyordum." Nefes aldı, "Şimdi ise geriye kalan 3 teoriden hangisinin gerçek olabileceğini düşünüyorum.
Levi kaşlarını çattı. "9 teorinin, 6 tanesinin yanlış olduğuna net şekilde emin misiniz?" Alexis tebessüm etti.
"Hayır, henüz değilim." Elindeki otopsi raporunu uzattı. "Eğer isterseniz bakabilirsiniz. Dava benim ancak yardıma hayır diyecek değilim." Hange raporu aldı ve sırt çantasına yerleştirdi. Alexis saatine bakarak konuştu. "Sizinle tanıştığım ve konuştuğum için çok mutluyum ancak," Onlara baktı. "Bayan Munson ile görüşmeliyim." dedi ve konuşmalarına izin vermeden yokuşa tırmandı ve arabasını görene kadar yürüdü. Daha sonra bir süre arabaya yaslanarak gökyüzüne baktı, hava neredeyse kararacaktı ve etrafta hiç araç yoktu. Bayan Munson'a söz vermişti ancak ikiliyi burada, bu saatte tek başına bırakacak değildi.
Hange, Alexis gittikten sonra birkaç dakika etrafa bakmış ve sonra Levi'ya artık gitmeleri gerektiğini hatırlatmıştı. Arkadaşlarının onları beklemesi gereken yerde sadece Alexis'i görünce şaşırmışlardı. Levi şaşırmış ama yine de soğuk bakışlarını ortaya çıkarınca genç kadın konuşmaya başladı.
"Yanlış anlamanızı istemem. Etrafta araba göremeyince sıkıntı çıkmaması adına sizi beklemek istedim." Hange'nin telefonu titrediğinde herkesin bakışları oraya yöneldi. Levi ve Hange gelen mesaja bakarken, Alexis onları inceledi.
Mikee: Üzgünüm çocuklar, acil bi işim çıktı.
"Alexis acaba bizi kasabaya bırakabilir misin?" Hange'nin düşünmeden kurduğu cümle, Levi'ın hoşuna gitmemişti. "Yani sorun olmazsa," Alexis gülümsedi.
"Tabii, sorun olmaz." Herkes arabaya yerleştiğinde yola çıktılar. Araba birkaç dakika sonra kasaba meydanına varmıştı bile. Alexis arabasını otoparka park etti ve saatine baktı. Hava kararmıştı ancak şansını denemekten zarar gelmezdi.
Arabadan indiklerinde Hange ona minnettar bakışlar atıyordu. "Teşekkürler Alexis. Bu saatte orada olmak tehlikeli olurdu."
Levi "Kendi adına konuş." Belindeki silahı gösterdi. "Ben silahımı unutmadım." Hange arkasında duran Levi'a döndü.
"Benim suçum değildi. Şef odasına çağırmıştı ve bende silahımı masama koymuştum." Levi göz devirdi.
"Ama almayı unuttun." Alexis birbiriyle atışan iki yakın arkadaşı sessizce izledi. Daha sonra kafasını kaldırdı ve otoparkın sağ tarafındaki eve baktı. Perdesi olmayan çatı katının camında bir mum vardı. Daha yeni konulduğu hemen anlaşılıyordu, yani uyumamışlardı.
Hızlı adımlarla kapının önüne gitti ve tam kapıya vuracakken durdu. Hala otoparka ona bakan ikiliye baktı. Levi düz suratıyla bakarken, Hange destek verir gibiydi. Lacivert renkteki paltosunun yakalarını kaldırdı ve kapıya vurdu. Yarım dakika sonra kapıyı bay Munson açtı ve onu içeri davet etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölülerle Konuşmak
FanfictionTemel aot olay örgüsüyle alakası yoktur. /Levi x Okuyucu/