Bütün kaslarımın ağrıdığını hissediyorum ama aynı zamanda bu acı beni şokluyor. Sesler duyuyorum ama bu sesler şuan yanımda olabilecek insanlar değil. Başıma aldığım darbe beni öldürmez ama boynuma saplanan şırınga belki beni öldürebilir. İçindeki sıvı neydi?
"Biliyorsun." Hangi taraftan geldiğini anlamadığım sese doğru hareketleniyorum. Bulunduğum ortam karanlık olduğu için kimseyi göremesem de bu ses çok tanıdık. Hatta daha önce birkaç kez hayatım tehlikeye girdiğinde tekrar bana fısıldayan sesti. Demek oluyor ki hala bilinçsizim.
"Neyi biliyorum?" Bu garip oyunu beynim bana oynadığı için cevabı biliyordum ama yine de soruyordum.
"Vücudunda gezen kimyasalı tabii. Babanın ve senin bağımlı olduğunuz şey." Kimse görmese de gözlerimi devirdim.
"Bağımlı değildim, kontrollü kullanıcıydım." İlk önce bir kahkaha duyuldu.
"Kendini kandırmaya devam et ama önce uyan." Uyan deyince uyanamazdım ya. Beynimi buradan şoklayamazdım sonuçta ama düşünebilirdim. Ve düşünebileceğim çok şey vardı ama şimdilik işim doğrultusunda olanlar tercihimdi. Kayıp adam mı? Yoksa sıra dışı sanılan cinayet mi?
Levi ve Erwin'in cinayetine benzer şeyler daha önce okumuştum. Bariz şekilde normal beyinlerin anlaması zor bir vakaydı. Elimde kayıp davasının en azından bir görseli olsa işim çok kolay olurdu. Hatta belki bunlar bağlantılı bile olabilir, niye olmasın ki?
"Zaten biliyorsun." Evet, biliyorum. Buradaki her şey birbiriyle bağlantılı ve ilk davam bunun kanıtı.
"Uyan artık." Bana ne kadar kokain verdi? Ölümcül dozda olsaydı şuan bilincimle konuşuyor olmazdım. Yine de konuşmak yerine sarayımda olmayı tercih ederim.
***
Ne zaman açtığımı bilmediğim gözlerim yüksek oranda ışığa maruz kalırken gözlerimi kapatmak için sert zeminde birkaç kez yuvarlandım. Nihayet ışık kapandığında zar zor ayağa kalktım ve kenardaki duvara dayandım. Hala aynı yerdeyim ve tepemde parlayan şey sokak lambası.
Gözlerimi hızla etrafta gezdirdim ancak silah yoktu. Kafamın arkasında herhangi bir ıslaklık olmadığı için ya sert bir nesneyle yavaş vurmuştu ya da yumruk atmıştı. Sarhoş biri bana yumruk atmayı bırakın yaklaşamazdı bile yani amacı belli olan biri saldırmıştı. Ayrıca bana zarar vermediğini varsayarsak saldırısı bir uyarıydı. Mesaj vermek istiyordu ve bu mesajın iyi olmadığı belliydi.
Paltomun ceplerini yokladım ama cüzdanım, telefonum ve araba anahtarım hala bendeydi. Yani bunu soygun olarakta değerlendiremezdim. Ayrıca bir sürü uyuşturucu olmasına rağmen kokain vermesi zaafımı biliyor olduğu anlamına geliyordu. Tabii bu kesin değil ama bütün teorileri birleştirirsek bu mesajın alıcısının sadece ben olduğum çok açıktı.
Telefonumu açtım ve rehbere girerek Hange'yi aradım. Saat 2.34 olduğundan uyumuş olabilirdi ama sese duyarlı olduğundan hemen uyanacaktı. Tahmin ettiğim gibi telefonunu birkaç çalışta açtı.
"Buyurun." Yorgun ve kısık çıkan sesi onu uyandırdığıma haber veriyor ve hala düzgün olan nefesi uyumaya hazır olduğunu belirtiyordu.
"Merhaba Hange, uyandırdıysam özür dilerim ama önemliydi." Yavaş yavaş düzensizleşen ve hızlanan nefesinden dikkatini bana verdiği anlaşılıyordu.
"Alexis, iyi misin?" Kısık sesli içten bir kahkaha attım.
"Benim yerimde olan normal bir insan iyi olmazdı." Gelen gıcırtı sesleri yatağından kalktığının habercisiydi.
"Dışarda mısın sen? Ayrılalı kaç saat oldu niye hala dışardasın?" 13 saniye bekledikten sonra konuşmaya başladım.
"Küçük bir saldırıya uğradım da." Zorda olsa neşeli çıkarmaya çalıştığım sesimin onu kandıramayacağını bilsem de anlamamasını umdum.
"NE?!" Daha önceki gibi çığlık gibi çıkan bağırışı bu kez içimi ısıtarak biraz korkmama sebep oldu. "YARALANDIN MI?" Tebessüm ettim.
"Sanırım açık yaram yok." Hızlanan nefes sesi kulağıma iliştiğinde ne olur ne olmaz diye telefonu kendimden uzaklaştırdım ama bu sefer bağırmadı.
"Konum at hemen geliyorum." Teşekkür etmeme bile izin vermeden telefonu yüzüme kapattı. Hange'ye konum attıktan sonra yere çöktüm. Ne kadar görünür yaram yok desem de pek emin değildim şuan. Zaten kanasa bile çoktan durmuştur diye düşünerek elimi vurduğu yere bastırdım. Dışardan belirgin şişlikten başka bir şey yokmuş gibi görünse de canım yanıyordu.
7 dakika 47 saniye sonra lacivert araba önümde durdu. Demek koşarak gelmiş, daha hızlı ve güvenli olması içinse arabayı almıştı. Bana doğru olan kapı açıldı ve pijamalı Hange koşarak yanıma gelip bana sarıldı. Bende kollarımı ona doladıktan sonra rahatlar gibi derin bir nefes bıraktı ve geri çekildi.
"Hastaneye gidiyoruz." Kolunu tutarak onu engelledim.
"Şimdi olmaz. Kanımda kokain var." Kaşlarını çattı. "Saldıran kişi yaptı. Dikkat çekemeyiz." Kafasını aşağı yukarı salladı ve kollarımdan tutup beni kaldırdı. Ona dayanmamı sağlayarak diğer tarafa geçti ve kapıyı açıp beni oturttu. Ardından sürücü koltuğundaki yerini aldı ve arabayı çalıştırdı.
"Benim evime gidiyoruz ve her şeyi tek tek anlatıyorsun." Dediklerini onayladıktan sonra önüme döndüm ve uyumamak için kendimi zorlamaya başladım.
Birkaç apartmanın önünde durduğumuzda arabadan inip 8 numaralı binaya girdik. Zaten üç katlı olan binanın en üst katına çıkıp daireye girdikten sonra Hange paltomu alıp astı. Gerek olmadığını söylesem de bir kolumdan tutarak beni salona götürdü ve tek kişilik koltuğa oturttu. Kendisi de karşımdaki üç kişilik koltuğun en köşesine oturduktan sonra gözlerini bana dikti.
"Anlat hadi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölülerle Konuşmak
FanfictionTemel aot olay örgüsüyle alakası yoktur. /Levi x Okuyucu/