Levi'dan
Dava çok kötü ilerliyordu. Olay yerinde hiçbir iz yoktu ve katili bulmak imkansıza yakındı. Olay yerini bizzat incelediğimde bile raporlarda yazandan farklı bir şey bulamamıştım ve bu durum çok sinir bozucuydu. Mesleğimi aldığımdan beri aldığım bütün davaları çözmüştüm ama bunu çözemiyordum.
Büroya girdiğimde ilk dikkatimi çeken şey masamdan kalkan Alexis olmuştu. Dört gözden birkaç kağıt almış masasına gidiyordu. İkinci olarak gözüme çarpan şey kıyafetleriydi. Beyaz kazağı ve kahverengi kumaş pantolonu hala üzerindeydi. Ayrıca sandalyesinde duran kahverengi paltoyu dün akşam üzerinden hiç çıkarmamıştı.
"Bilgi çıkmadı ama yine de bir oku." Erwin'in sesiyle ona döndüm, ev sahibini sorgulamıştı ve ondanda hiçbir şey çıkmamıştı. Elindeki raporları bana verdi. Kağıtları alarak Alexis'in olduğu taraftan masama geçtim ama okuduğu şeye çok odaklanmış olacak ki beni fark etmedi ama fark etse de değişmezdi.
İşe boğulmadan önce çay almak için ayaklandım. Büronun hemen yanındaki odada bulunan mutfağa girdim ve raftaki kupamı alarak içine siyah çay doldurdum. Tekrar masama dönmeyi umarken turuncu saçlı kadın önümü kesti. Yüzünü saklamaya çalışsa da kızardığı belliydi ama benim bunlarla uğraşacak vaktim yoktu. Yüz ifademi bozmadan yanından geçtim ve masama ulaşana kadar kimseye bakmadım.
"Oİ! Levi bana da çay getirir misin?" Bıkmış suratımla bir süre ona baktım ve cevap vermeden önümde döndüm. "Hadi ama Levi!"
"Kapa çeneni dört göz ve işine bak." Normalde pes etmezdi ancak sinirli olduğumu anlamış olacak ki benimle uğraşmayı kesti. Siyah çayımdan yudum aldıktan sonra Erwin'in verdiği raporları okumaya başladım.
Erwin'in verdikleriyle birlikte yedi rapor daha okuduğumdan birkaç saat geçmişti. Hange ve Alexis davalarının olay yerlerini incelemek için, Erwin evin etrafına bakmak için gitmişti. Bir bardak çay daha almak için kalkacağım sırada Mike içeri girdi. Etrafta birini arar gibi yaptıktan sonra kafasını eğerek beni yeni görmüş gibi yaptı. Yine o aptal ve sikik şakasını yapıyordu.
"Oİ LEVİ! Seni göremedim." Dişlerini olabildiğince göstererek kahkaha attıktan sonra birden ciddileşti. "Az önce bir telefon geldi. Yine kırsal kesimlerde yaşayan birinin evinin arkasında ceset bulunmuş." Derin bir nefes verdi.
"Bu sefer kim bulmuş?"
"Asıl ilginç olanda bu kısım zaten. Hani şu yeni gelen dedektif," Adını hatırlamak için düşünüyordu ama ben zaten kim olduğunu biliyordum.
"Alexis Black mi?" Kaşlarımı kaldırarak dikkatimi ona verdim.
"Evet, evet o. Yeni davasındaki kaybolan çocuğun eviymiş galiba." Kaşlarım daha da çatıldı, sanki mümkünmüş gibi.
"Sen nerden biliyorsun?"
"Nanaba söyledi." Başımı birkaç kez onaylarcasına salladıktan sonra ayağa kalktım ve paltomu giydim. "Nereye?"
Kapıdan çıkmadan önce cevap verdim. "Olay yerine gidiyorum." Arabama biner binmez sürmeye başladım. Ben arabaya doğru yürürken ayakta dikilen polislere bakılırsa henüz olay yerine gitmemişlerdi
Evin önüne geldiğimde anahtarı arabanın üzerinde bırakıp indim. Koşar adımlarla bahçeye girdim ama nerede olduğunu bilmediğim için telefonumu çıkarıp numarasını tuşladım.
"Bay Ackerman?" Resmi konuşmak çok sinir bozucu.
"Alexis neredesin?"
"Cesedin yanında." Beklenmedik cevabı olayı bilmeyen biri için şok edici olabilirdi.
"Tam olarak neredesin?" Duraksadı.
"Gleen Rand'in evinin bahçesinin orman tarafında kırık çitler var ve kırık çitlerin arkasında dar bir patika var. Patikadan ilerlersen beni bulursun."
"Tamam, geliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölülerle Konuşmak
FanfictionTemel aot olay örgüsüyle alakası yoktur. /Levi x Okuyucu/