"Lütfen ağlama artık lixie." dedi Chan hyung elini omzuma koyarak. Eve geldiğimizden beri ağladığım için gözyaşlarım tükenecekti nerdeyse. Chan hyunglar ise tesadüfen bize gelince her şeyi anlattı Hyunjin.
"Nasıl ağlamayım hyung. Annem gitti..." dedim hıçkırıklarımın arasından. Düşündükçe daha da kötü oluyordum. Akıl alır gibi değil. Onu en son gördüğümde çok iyiydi. Tüm çocukluğum gözlerimin önünden kayıp geçiyordu sanki. Hepimiz bir gün ölecektik ama bu onun için daha çok erkendi.
"Biliyorum, nasıl bir acı çektiğini anlayamayız ama kendine gelmelisin. Böyle yaparak kendini hasta ediyorsun." dedi Minho. Herkes haklıydı, ama benim acımı hiçbir şey dindiremezdi. Bu yükle nasıl yaşayabileceğimi bile bilmiyorum.
"Senin sevenlerin ve bir ailen var. Onlar için ayakta durmalı, güçlü olmalısın. Annen seni bu halde görseydi üzülmez miydi?" dedi Chan hyung. Aslında düşününce mantıklı gelmişti. Ben güçlü durmalıydım. Ayakta kalmalıydım ki daha fazla kişi üzülmesin. Tek sorun nasıl yapabileceğimi bilmiyordum.
"Peki nasıl hyung? Nasıl unutabilirim. O benim annemdi..."
"Sana unut demedik ki. Sadece, onun için dik durmalısın." diye Minho tamamladı Chan hyung'un cümlesini. O sırada da Hyunjin koltukta uyukluyordu. Haklıydı tabii, sabahtan beri benim peşimden koşturuyordu. Hem de saat geç olmuştu.
"Deneyeceğim." dedim gözyaşlarımı silip.
"Öyleyse biz gitsek iyi olur. Saat geç oldu." Başımı salladıktan sonra beraber kapıya gittiler ve veda edip çıktılar. Bense yanımda uyuyan Hyunjin'le beraber kalmıştım. Odasına gitmesi için uyandırmaya karar verdim.
"Hyunjin. Kalk odana git. Bende odama gideceğim." dedim hafifçe dürterek. Birkaç kez kırpıştırdıktan sonra gözlerini açtı.
"Hadi, git odana yat." kolundan tutup zorla odasına götürdüm. Battaniyeyi açıp içine yatırdım.
"İyi geceler." Tam arkamı dönüp gidecekken kokumu tuttu.
"Benle yatmak ister misin?" Kalbim gereksiz yere hızlanırken garipsemiştim. Niye bu kadar atmaya başlamıştı ki. Zaten daha önceden de birkaç kez birlikte yatmıştık. Fakat bunu ilk defa kendisi teklif etmişti. Neyse ne.
Ben öylece suratına bakmaya devam edince tekrarladı "yanıma gelmek istiyor musun?" Ses tonu o kadar ikna ediciydi ki reddetmek imkansızdı. Bende o ikna edici sese kanıp battaniyenin altına girdim.
"Niye birlikte yattığımızı anlamıyorum. Ama enteresan bir şekilde hoşuma gidiyor. Küçük nefesinin sesi ninni gibi. Sanırım iyi bir arkadaş olduk." dedi yandan gülümseyerek. Birden içime bir boşluk düşer gibi olmuştu. Ve bu rahatsız ediciydi.
Nedenini bilmediğim boşluk birden gözlerimi doldurmaya başlamıştı. Neden şu an ben burdayım ve ağlamak üzereyim. Aklımı karıştıran soruları unutmak için birden ayağı kalktım.
"Ahh!... benim yapmam gereken bir ödev vardı. En iyisi ben gidip halledeyim. Yoksa hoca kızar. Yapacak bir şey yok, artık başka zamana." dedim zoraki bir gülümsemeyle. Dua ediyordum ki ışıklar kapalı olduğu için gözyaşlarım belli olmuyordu.
Odadan çıkıp kendi odama girdim. Kendime engel olmayı bırakıp gözyaşlarımın rahatça süzülmesine izin verdim. Neden ağlıyorum ben, ne oluyor bana!?
Belkide annem gelmişti aklıma. Ama öyle olsaydı aklıma gelen şeyi bilirdim. Böyle bir şey yoktu. Kelimenin tam anlamıyla 'nedensizceydi' işte.
...
"Çilli! Uyan artık. Kahvaltıyı hazırladım." Sızlayan gözlerimi aralayıp üstümdeli battaniyeyi attım. Mutfaktan bana seslenen Hyunjin'in yanına gitmek için odamdan çıktım. Masada aradığınız her şeyi bulabilirdiniz. Emek verildiği belliydi. Arkasını dönüp beni görünce gözleri kocaman açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance With Me | Hyunlix
FanfictionDans okulunda öğretmeni, Lee Felix'e Seul'de düzenlenen çok ünlü bir şirketin kuracağı dans grubu için alımlara katılmasını söyler. Olacaklardan habersizce kabul eden Felix, kapısını açtığı bu büyük gelecekten haberi yoktu. Ve hayatını dansa adamış...