Sakın o espiriyi yapmayın...
Otuz b-
(Aşkımsular btw eğer yazım yanlışı veya bu tarz bişi görürseniz yazın lütfen)
İçeri giren hemşireyle ikimizin bakışları da ona çevrildi "Taburcu olabilirsiniz bay Hwang. Geçmiş olsun." diyip çıktı. Duyduklarımla derin rahatladığımı belirten derin bir nefes verdim. Sonunsa evimize geri dönecektik.
...
Kolumdan destek alması için ona kolumu uzatıp önümüzdeki koridordan yürümeye başladık. İyi görünüyordu ama be olur ne olmaz işimizi garantiye almak istiyordum. Fakat yürümeye devam ederken ağırlığını bana vermediğini fark ettim. Oradan gerçekten güçsüz bir tipim mi var?!
"Neden gücünü vermiyorsun, tutunsana." dedim. O ise dediğime gülerek cevap verdi "Eğer tüm gücümü verirsem düşersin çilli."
Kaşlarımı aşağı indirerek hırçın bir şekilde yanıtladım "Cam mıyım ben de hemen kırılayım?!"
"Şttt! Ben senin büyüğünüm. Bana bağırma." dedi dalga geçer bir tavırla. Bu hareketine göz devirmeden duramadım. Anladık Hyunjin, en abi sensin.
"Peki Hyunjin DADDY!" dedim son kelimeyi bastıra bastıra. Tabii bunu söylerken o kelimenin diğer anlamı aklıma gelmemişti...
Duyduğu şeyle gözleri açılırken aniden yeri boylarken onu tuttum. Resmen kelimelerimle devirdim dağ gibi adamı.
"İyi misin?" dedim sıkıca kolundan tutmaya devam ederken. Sertçe yutkunup konuşmaya başladı "S-sen az önce ne dedin?" Göz devirip yanıtladım "Sapıklaşma Hyunjin, o anlamda demedim."
"Keşke o anlamda desen." diyip piç bir sırıtış atıp yürümeye devam etti. Bana laf edip gitmek düşündüğün kadar kolay değil Hwang Hyunjin. Bende aynı şekilde ona cevap verdim.
"Her şey yeri geldiğinde Hwang." dedim yamuk bir gülümsemeyle. Yüzündeki sırıtışın sönüşü izlemek gülümsememi daha da büyütüyordu.
"Laf ağızdan bir kere çıkar Felix. Mecburen söylediğin şeyi yapacaksın." Çocukça olan tavırlarına karşı göz devirip koridorun sonuna doğru yürüdük.
Camdan olan çıkış kapısından gördüğümüz görüntüyle ikinizde durup kaldık. Haberciler yine doldurmuştu hastanenin önünü. Aslında şaşırmamamız lazımdı artık. Alışdak iyi olur. Derin bir nefes alıp kapıyı açmamla üstümüze doğru gelmeye başladılar. Korumalar onları uzaklaştırmaya çalışırken ben ise Hyunjin'in belinden tutarak düşme ihtimalini düşürüyordum.
"Hyunjin-ah! İntahar ettiğin doğru mu?"
"Bu bir intahar mı yoksa bir saldırı mıydı?"
"Bay Hwang bir açıklama yapar mısınız?"
"Sizi kim vurdu? Dava işlemleri ne zaman başlatılacak?"
Habercilerin sadece bir kaçından duyulan sorulara karşı sessiz kalmayı tercih etmiştik. Normal şartlarda keskin bir açıklama yapardım ama Hyunjin'in rahatsız olmaya başladığını fark edince şimdilik sadece susmuştum. Sadece onun için.
Çekilen fotoğrafların çıkardığı sesler kulağıma dolarken birden kötüleşmeye başladığımı hissettim. Anında istemsizce duraklamıştım. Sanki boğuluyormuşum gibiydi. Göğsüm sıkışıyor, bacaklarım titriyordu. Bana ne olduğunu bir türlü anlayamamıştım. İnsanlar soru sordukça, üstüme doğru geldikçe daha çok nefesim kesiliyordu. Hyunjin'in sesiyle dış dünyaya geri döndüm "Felix, noluyor?"
Düzensiz nefes alış verişlerimden dolayı rahatça bir cevap bile verememiştim. Benim bir şey yapamayacağımı anlayınca kolumdan çekerek arabaya doğru götürdü. En sonunda dibine geldiğimiz büyük, siyah arabaya bindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance With Me | Hyunlix
FanfictionDans okulunda öğretmeni, Lee Felix'e Seul'de düzenlenen çok ünlü bir şirketin kuracağı dans grubu için alımlara katılmasını söyler. Olacaklardan habersizce kabul eden Felix, kapısını açtığı bu büyük gelecekten haberi yoktu. Ve hayatını dansa adamış...