56.Bölüm

2.3K 152 4
                                    

YORUMLARINI BEKLİYORUMM...


Yeni bir güne gözlerimi açtığımda ilk işim dün gece Junna'nın öldürüldüğü yere bakmak oldu. Balth tarafından öldürülen. Kardeşi tarafından.

Yataktan kalktım ve yemeği yedim. Kendimi güçsüz hissetmek istemiyordum. Bir de artık Lebi gibi düşmanın daha da öfkelenme ihtimali varken. Yardımcısı ölmüştü sonuçta ve yüksek ihtimalle de ben öldürdüm sanıyordu. Elbette ki Lebi gerçekleri bilecek değildi.

Pencereden dışarıya baktığımda gözlerim ormanı aradı. Artık Balth da buralarda gezmek zorunda değildi. Kardeşini kurtarmak gibi bir amacı yoktu. Değil mi?

Kendimi odadan atıp şatoda gezmeye başladım. Hava soğuktu ve ben de hasta olmayı hiç mi hiç istemiyordum. 

Şatoda gezmeye devam ederken aklıma Usia geldi. Onun yokluğu yalnız hissetmeme sebep oluyordu. Evet, belki o buraya gelmemeliydi ama ben ziyarete gitmeliydim. Ziyarete gidilecek yerler arasında ikinci yere koydum hemen. Birincisi Nide olacaktı. Rüyamda geleceğim hakkında çok şey bildiğini sezmiştim ve öğrenmek için can atıyordum. Ama uygun zamanı bulamamıştım ve başım hiç beladan kurtulmamıştı. Ne zaman her şey yoluna girecek gibi olursa o zaman hemen Nide'nin yanına gidecektim.

Peki, her şey yoluna girecek miydi? Umarım.

Birkaç merdiven çıktım ve en üst kata gelip pencerelerden birine yaklaştım. Küçük görünen insanları izlerken arkamdaki odanın kapısı aralandı. Sesle aniden arkama baktım. Kapının aralığından uçuşan bir kitap sayfası ayaklarım önüne gelinceye kadar izledim ve kapı aniden sertçe kapanınca korkudan zıpladım.

Yutkunup eğildim ve sayfa parçasını elime aldım.

Sayfa bana Remo'nun odasında gördüğüm zehir kitabını hatırlattı ve sanki... O kitabın tek kopmuş sayfasına benziyor gibiydi.

Üzerinde yazan zehir bilgileri de buna kanıttı. Gözüm sayfanın en altındaki küçük nota kaydı.

Bir kral bunu neden hak eder?

Ağzım açık ve ellerim tutulmuş şekilde sayfaya bakakaldım. Ayaklarım donmuş gibiydi ama içimden bir ses bana koş diyordu. Koş ki onu kurtarabil.

Son hızla koşmaya başladım ve bu sırada da sayfa ellerimin arkasından uçup gitti. Hızla merdivenleri inip büyük odaya dalarken Klay yemek masasına çoktan oturmuştu. Yanına koştum.

"Hiçbirini yeme Klay! Sakın."dedim ve Klay kaşlarını çattı. Yemeklere dokunulmuş mu diye bir göz atmaya başladım.

"Raya ne oluyor?"

"Lütfen bana yedim deme. Lütfen."dedim Klay'a bakarak. Masada da öyle çok yemek vardı ve öyle gösterişliydi ki anlamak, bir de şimdi imkânsızdı benim için.

Gözlerim dolmaya başlarken Klay masadan kalktı ve yanıma yaklaştı. Eğer yediyse onu kaybetmekle karşı karşıya kalacaktım ve bu beni yıkardı. Onsuz olma fikri berbattı.

"Yemedim de."dedim bana sarılınca. İçten ağlamamı ben bile fark etmiştim ve Klay da cevapsız duruyordu. Birkaç saniye sonra onu göremeyecek miydim? Zehir ne kadar tesir etmişti? Ya da gidip birine haber vermeliydim.

"Masaya yeni oturdum Raya." Duyduğum gerçek mi diye bir daha düşündüm. Yeni oturmuştu. Yeni. Rahat bir nefes aldım.

"Bunu kim yaptı?"dedi aniden ben daha kendime gelememişken. Bazen Klay'ın özel gücü gerçekten de işe yarıyordu. Şimdi konuyu anlatmak zorunda kalmayacaktım ve o her şeyi anlamıştı zaten.

BÜYÜCÜ KIZ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin