Bazı insanlar iki kere ölürler.
İkincisi, herkesin bildiği gibi. Toprağın altını boyluyorsun. Bazen seni yakıyorlar, küllerin bir vazoda sergileniyor, ya da nehre döküyorlar. Ya da bir tabutta çürüyorsun. Donduranlar bile varmış artık, ama ben vücudumun dondurulmasını istemezdim, zaten bende kansızlık var, ellerim ayaklarım üşür hep.
İlki ise, çok daha korkunç, çünkü herkes için farklı ve ne zaman geleceğini asla bilemezsin. Martha Graham'a göre bir dansçı, dansı bıraktığı an ilk kez ölüyor. Bazılarına göre, çok yakınını, sevdiğin bir insanı kaybettiğinde, sen de onunla beraber ölüyorsun. Ya da artık bir amacın kalmadığında ve sadece yaşamak zorunda olduğunda. Bitkisel hayata ya da komaya girdiğinde çoktan ölümü tatmış oluyorsun. Tabii, bütün bunlar bir saçmalıktan ibaret.
İbaretti.
Açılış akşamı, eve geldiğimde o kadar yorgun oluyorum ki, telefonumu açmak bana kendime yapabileceğim en büyük kötülük gibi geliyor. Omzumun ağrısı hafiflesin diye sıcak bir duş alıyorum ve kendimi yatağa atıp saat on olmadan uyuyakalıyorum. Ertesi sabah ise altıda kalkıyorum, nasılsa, ama memnun olmalıyım, çünkü bugün ilk iş günü.
Çalışmaya hiç hazır değilim, ama karnımı doyurmalıyım.
Kafeye geldiğimde çocuklar çoktan yerleri silmiş, sandalyeleri indirmişler. Arka odada önlüğümü giyerken Taehyung birden odaya dalıveriyor.
" Hyung, Hoseok hyung deliye dönmüş durumda. " diyor, ben önlüğün ipini bağlamakla uğraşırken. " İki gündür sana ulaşamıyormuş. Telefonlarına cevap vermiyor musun? "
Cevap vermiyorum, değil, çünkü çiçeğim, eğer beni aradığını görseydim seni reddedemeyeceğimi dünya alem biliyor. Ama ben görmedim bile, benden nefret etme ama bilerek görmedim, isteyerek, korkarak, çok korkarak. Omuz silkiyorum, Taehyung hayal kırıklığına uğramış gibi iç çekiyor.
" Hyung, kavga mı ettiniz? Bir sorun var, her halinden belli. Anlatmak istemiyorsan anlarım, ama... Bize anlatmayıp kime anlatacaksın? "
Kimseye anlatmayacağım.
Ne onlara, ne bir başkasına. Kendi derdim kendi kafamın etini yesin, dursun.
" Ben iyiyim, Taehyung. Yorgunum sadece. "
" Omzun daha iyi mi? "
" Evet. "
Taehyung inanmıyor, söylediğim hiçbir şeye, ağzımdan çıkan hiçbir kelimeye. Ama üstelemiyor da. Onu bu yüzden seviyorum işte, sınırını her zaman biliyor, çünkü onun sınırı burası. Sadece onunla konuşuyorsun, onun başının etini yiyorsun, belki artık sıkılıyor, bıkıyor, ama ben istemediğimde üstelemiyor.
" Kutlama yemeğine ne zaman çıkacağız? " diye soruyor. Aslında dün çıkmamız gerekiyordu ama ben biraz oyunbozanlık ettim. Yemek falan yemek istemiyorum, bu yüzden onları geçiştirmem gerekiyor, en azından benden sıkılıp kendi başlarına çıkmaya karar verene kadar. Bensiz çok daha fazla eğlenirler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Short Storyjung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.