Bugün gerçekten çok erken kalkıyor ve hava çok soğuk olmasına rağmen senin vanilyalı latten için taze kahve çekirdeği ile vanilya alıyorum.
Muhtemelen sana o kadar dalıyorum ki, sana servis ettiğim şeyin iyi ya da kötü olup olmadığını bile bilmiyorum, zira dükkanımda vanilyalı latte satılmayalı aylar oluyor. Ama bu sefer senin dikkatini çekmekte kararlıyım. Çünkü benimle konuşmuyorsun Hoseok. Benimle hiç konuşmuyorsun. Nedense o gün menüyü değiştiriyorum, her zaman oturduğun masayı sırf manzara yerine bana bakman için çeviriyorum ve dükkanda her zaman çaldığım klasik piyanoyu Yiruma eserleriyle değiştiriyorum.
Bu sefer dikkatini çekmekte çok kararlıyım.
Ama sen o gün saat 12:03'te, yanında bir kızla geliyorsun.
Daha önceden pek aşk hayatım olmadı Hoseok, ama sana şunu söyleyebilirim ki, kız white chocolate mocha söylüyor ve ben ilk kez vanilyalı latte'ye acıyorum.
Sevimli sevgilini elinden tutup manzarasını değiştirdiğim masana oturuyorsun ve benim tek manzaram senken, seninki o kız oluveriyor. Montunu çıkarmayı unutuyorsun, çantanı kabaca yan masaya atıyorsun çünkü yüzündeki aptal gülümsemeyle artık hiçbiri umurunda değil. Artık masadaki menüye eklediğim yenilikler -hiçbir yenilik yoktu, sadece biraz çiçek ve böcek- umurunda olmuyor.
Ve korktuğum şey başıma geliyor Hoseok: İlk kez bir kahveye özen gösteriyorum ve sen onunla laflarken, bunun farkına varmıyorsun.
Ama ben, işte ben o zaman saçmaladığımın farkına varıyorum.
Basit bir üniversite öğrencisi o Yoongi, diyorum kendime. Hiçbir özelliği yok, sadece belli ki kahveni beğeniyor. Hatta beğenmiyor bile. Dükkanını eve gitmemek için bahane olarak kullanıyor ve tebrikler, artık kız arkadaşını da getiriyor. Onun dikkatini çekmek ne zaman senin birinci önceliğin oldu, diye kızıyorum kendime.
Ve spor gazetemin yeni sayfasına geçerken aklım yine sende kalıyor, sen ise sevgilinin de hesabını ödeyerek dükkanımı terk ediyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Short Storyjung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.