Soğuk, ceplerimin içindeki parmaklarımı ısırıyor.
Çok geç geldim. Belki de erken, ama her şey için çok geç. Yolun karşısında duruyorum, elimde bir çanta var. Aynı yıllar önceki senaryo gibi. Sadece hava sıcak değil. İçimde dolup taşan bir heyecan, bir mutluluk yok. Karşımdaki binaya bakarken dudaklarım kıvrılmıyor, aksine. Kalbim kırık. Bir adım atmaya bile mecalim yok sanki.
Kafenin üzerine şerit çekmişler.
Kalbim çok, çok kırık.
Yürüyorum, çantam çok ağır, her şey çok ağır. Yolun karşısına geçiyorum. Taehyung ve Jimin gitti. Beklemek istediler, beni görmek istediler, ama gitmelerini söyledim, bu havada beklemelerine içim elvermedi. Kafeme bakıyorum, içeriye, sandalyeler masaların üzerinde, indirilmeyi bekliyor. Müzik açılmayı bekliyor. Makineler çalışmayı bekliyor. Hepsi benim gelmemi bekliyor, ama saat çok geç, ve artık herkes kafemin kapandığını biliyor. Rezil bir haldeyim.
Neden her şey bu kadar kötü olmak zorundaydı ki? Dün ne kadar tatlı uyumuştuk halbuki. Bugün bana ne sürprizi yapacaktın, kim bilir, şimdi ise sadece sürekli mesaj atıp iyi olup olmadığımı soruyorsun, kafamı dağıtmak için komik videolar atıyorsun. Hep yanımdasın, Hoseok, hep aklımdasın, sürekli benimle konuşuyorsun, hep benden haber bekliyorsun.
Ama, dürüst olmak gerekirse, sevgilim, ben çok yalnız hissediyorum.
Kafemin şeritle çekilmiş kapısından kendi yansımama bakarken, çok yalnız hissediyorum.
Sikeceğim böyle işi.
Bir anlık hışımla şeritleri yakalayıp çekiyorum, güçsüz malzeme elimde parçalanıyor, yere düşüyor. Cebimden çıkardığım anahtarla kapıyı açıyor ve içeri giriyorum. Tanıdık zil kulaklarımı dolduruyor. Belki de bu son seferidir.
Burası benim kafem.
Burası hep benim kafemdi. Her köşesinde benim elimin emeği var. Her gün her yeri tek tek adımladım. Tezgahı milyonlarca sildim. Posterleri astım. Duvarları kendi ellerimle boyadım. Süsleri yerleştirdim. Kahve bitti, doldurdum, bitti, doldurdum, süt kaynattım, kahve yaptım, yıkadım, tezgahı sildim, yeniden, baştan, her gün... Burası benim hayatım olana dek her şeyi tekrar yaptım. Burası benim. Burası sadece bana ait.
Çantamı kenara atıyorum, tezgah arkasına adımlayıp makineyi çalıştırıyorum, demlenmesi için biraz kahve koyuyorum. Bugün müzik yok. Atkımı tezgaha koyuyorum, içerisi buz gibi, çok yalnız. Her şeyin sonunun böyle olacağını düşünememiştim. Burayı bırakmak istemiyorum. Burayı bırakamam. Burası benim her şeyim.
Her şeyim.
Hayatım. Yaşama sebebim. Seni bana getiren yer. Sana aşık olduğum yer, bana aşık olduğun yer. İlk burada bana gülümsemiştin. İlk burada elimi tuttun. Sana defalarca kahve yaptım. Sana bir o kadar daha kahve yapardım, Hoseok. Ama böyle olacağını bilemedim. Çok, çok üzgünüm. Elimden gelse, o ana dönebilsem, belki o adamın ölmemesini sağlamak bile isterdim, Hoseok, o kadar çok üzgünüm işte.
Kahve çok acı. Her şey çok acı.
Ben bir daha nasıl yaşamaya devam edeceğim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Cerita Pendekjung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.