Ceketimin önünü ilikliyorum, elimi Jimin'in omzuna koyuyorum. Güneş gözümü alıyor, etraf fazla kalabalık, ve ben çok korkuyorum, ama yine de gülümsemeyi başarıyorum.
Birkaç gün önce kitaplıkların birinin yerini değiştirirken omzumu incitmemişim gibi gülümsüyorum aynı. Sırf biraz uyku çekebilmek için arka arkaya iki tane uyku hapı atmamışım gibi. İki gün önce anksiyeteden ellerim titrerken Jungkook'a yakalandığımda fazla kahve içtiğim yalanını söylememişim gibi. Bu sabah korkudan kusmamışım gibi gülümsüyorum.
Adam deklanşöre basıyor ve Jaesung sırtımı sıvazlıyor.
O gece beni ağlarken yakaladığından beridir bana çok hassas davranıyor. Bunu istediğimden değil, birinin bana acıması şu an ihtiyacım olan son şey, ama açıkçası bana attığın destekleyici uzun mesajlar ve ses kayıtları yerine birinin gerçekten yanımda olması ve ben kafayı yemeyeyim diye bana göz kulak olması biraz daha iyi.
Çok üzülüyorum Hoseok. Kafamda sana çok kötü davranıyorum, sen bunu hak etmiyorsun, ama artık kendimi zorlamaktan çok yoruldum. Bana çok destek oluyorsun ve burada olamadığın için çok üzgünsün, bunun farkındayım, ama bu yetmiyor. Bu asla yetmiyor çünkü ben bir kriz geçirmek üzereyim, her yerde çok fazla insan var, hepsi benimle konuşmaya çalışıyor, artık gülümsemekten sıkıldım, bu ceket çok boğucu ve sürekli kapıya bakıyorum, olur da bana bir sürpriz yapmak istersin diye.
Ama yapmıyorsun, çünkü günlerdir çalıştığın sınavına girmen gerek. Sıkı çalışıyorsun, farkındayım, çünkü Suyeon'dan hiç ayrılmadın, sürekli sosyal medyasına fotoğraf attı, sen masada uyurken, kahvenden içerken, onun yanında gülümserken. Suyeon'un arkadaşları yorumlar yaptılar. " Sevgilin mi? Çok tatlıymış. " dediler, ama Suyeon reddetmedi, " hayır, onun zaten bir sevgilisi var, onunla tanışmıştım " demedi, ve sen de bir şey demedin.
Hayır, yeniden kusamam, herkesin ortasında değil. Bir şey de yemedim ki.
Başım dönüyor.
Bugün böyle olmamalıydı. Bugün asla böyle olmamalıydı. Yeteri kadar yiyecek var, içecek de, davet ettiğimiz herkes geldi, Jimin'in ailesi bile, üstelik yaptığımız kampanya yüzünden kafe tıklım tıklım dolu ve ben şu an şu saatte burada olan herkese çok, çok minnettarım, ama çok hasta hissediyorum ve kimseyi görmek istemiyorum, belki de aylarca. Seokjin'i görüyorum. Elinde bir filtre kahveyle bana gülümsüyor, el sallıyor ve benimle konuşmaya gelecek diye korkuyorum, başımı çeviriyorum, kafeye giriyorum.
" Hyung, su ister misin? " diyor Jungkook, tezgah arkasında. Zavallı çocuk, çok yoruldu, her halinden belli. Ama çok da mutlu. Jimin'in ailesiyle tanıştı, çünkü, ve ona çok iyi davrandılar. En azından birisi burada olmaktan memnun. " Betin benzin atmış. "
" Güneş geçti, herhalde. "
Tezgahın arkasına geçiyorum, arka kapıya ilerliyorum ve dışarı çıkıyorum. Biraz daha insan görürsem çığlık atıp ağlamaya başlayacağım. Bütün güler yüzler beni çok ürkütüyor artık. Bir korku filminde gibiyim. Kenardaki banka oturuyorum, en son sen gittiğinden beridir buraya oturmadım, genelde Jimin ve Jungkook geliyorlar. Bir şeye ihtiyacım var, ne olursa olsun, şu an beni rahatlatabilecek ve şu göğsümdeki ağrıyı alabilecek herhangi bir şey ama o kadar çaresiz hissediyorum ki, hiçbir şey yapmaya gücüm yok sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Contojung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.