☀️30

433 84 44
                                    

Havalar soğuyor. Artık sıcak kahve ikram etme vakti. Yeni tarifler öğrendim, son zamanlarda epey popülermiş. Bana kalırsa hala fazla şekerli ama insanların hoşuna gider diye ummaktan başka çarem yok.

Kışı sevmem. Soğuğu sevmem. Kışın kafeye çok az insan geliyor, üstelik ısıtma masrafları, yalıtım... her şey masraf. Sana gelirim diye kenarda biriktirdiğim paranın nereye gideceği şimdiden belli oldu. Sıkılıyorum. Kapının açıldığına dair çalan zili duyduğumda, hesap kitap yaptığım defterin üzerine bir çizgi atıyorum ve iç çekerek doğruluyorum. Karşıma renkli kazağı ve yağmurluğuyla bir adam oturuyor.

" Garsonların yok mu? " diye soruyor.

Bu Kim Seokjin. Onu daha önce böyle görmediğim için şaşırıyorum, ama ayağa kalkıp kahve makinelerine doğru ilerliyorum. Çekirdekler demlenirken defteri kaldırıyorum.

" İzinliler. " diye yanıtlıyorum. " Zaten çok müşterim yok. "

Başını sallıyor.

" Sevindim. En azından tezgahta oturabilirim. " Yağmurluğunu çıkarıyor.

" Kazağınızı beğendim. "

" Evet, bugün izinliyim. "

Başımı sallıyorum.

İkimiz de pek konuşkan değiliz. Kahve demleniyor, sıcaklığı ve kokusu kafeyi sarmış. Birkaç üniversiteli kız giriyor. Ardından bir kişi daha. Seokjin kahvesini içiyor, kenara koyduğum kitaplardan birine dalmış. Birden dükkana dolan insanlar yüzünden bu kadar meşgulken telefonum çalıyor.

Ekranda senin yüzün.

Meşgule atmaya kıyamadığım için çalmasına izin veriyorum. Birazdan mutlaka geri ararım.

Nedense bugün normalden daha kalabalık. Bir grup liseli genç geliyor, diğer masalardan sandalye alıyorlar. Kahkahaları ve neşeleri tüm kafeyi dolduruyor. İçtikçe daha fazla kahve alıyorlar. Kafein şoku geçirip ölmemeleri için her seferinde kahve miktarını azaltıyorum. Garsonlarım olmadığı için kahveleri tezgahtan alıyorlar, almaya ise hep iki tane kız geliyor, kikir kikirler.

En son parayı ödemeye geldiklerinde, son birkaç gündür kafenin kazandığından daha yüklü bir para bırakıyorlar. Ben sayarak kasaya koyarken hepsi yavaş yavaş kafeden ayrılıyor, kafenin gürültüsü de onlarla beraber gidiyor. Geriye sadece o iki kız kalmış.

" Şey- affedersiniz. " diyor kız, bana bakarak. " Şey- kahvelerinizi çok beğendik de... acaba- acaba kartınız varsa alabilir miyim? Ya da numaranız? "

Kızın utancı her halinden belli, kıpkırmızıya dönmüş. Şaşırıyorum. Normalde bu lafları duyan garsonlarım olur, demek ki onların yokluğunda sıra bana geliyor sonunda. Bunun iyi niyetli mi, yoksa flörtleşme amacıyla mı olduğunu anlamıyorum ama adın dilimde.

" Üzgünüm. " diyorum hafifçe gülümseyerek, tezgahı siliyorum. " Sevgilim var. "

" Ah, öyle mi? Kusura bakmayın. " diyor kız, hafifçe iç çekerek. Ayrılmak için diğer arkadaşına ilerliyor. " Ne kadar şanslı bir kız... "

barista || yoonseok, sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin